Türkiye İstatistik Kurumu, tarım kesiminin yılın ikinci çeyreğinde (Nisan-Mayıs-Haziran) yüzde 1.1 oranında küçüldüğünü açıkladı.
Asıl gerileme üçüncü ve dördüncü çeyrekte görülecek. Kuraklığın üretimde tahribatının sonuçları o zaman ortaya çıkacak.
19-21 milyon ton arasında gidipgelen buğday üretimi bu yıl son verilere göre 15.5 milyon tona düşecek. Belki de 14 milyon tona. Örneğin en büyük buğday ambarı Konya'da üretim iyimserlere göre yüzde 40, karamsarlara göre ise yüzde 80 azalacak. Yanıp kavrulan başakların boyu 20 santimde kaldı. Çiftçi "Biçmeye değmez" diye tarlada bırakıyor.
Sadece Konya mı? Edirne'den Diyarbakır'a, Şanlıurfa'dan Sivas'a, Adana'dan Eskişehir'e kadar tüm ambarlar kan ağlıyor? Sonuç: Türkiye son 10 yılın fiyat artışı rekorlarının kırıldığı borsalardan en az 2 milyon ton buğday ithal edecek. Tabii bu da ekmeğe zam olarak yansıyacak.
Sadece buğday, arpa, sadece tahıl ürünleri olsa neyse. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar geçenlerde ayrıntılı bir döküm açıkladı: Üretim düşüşü patateste yüzde 23.3, nohutta yüzde 17.6, ayçiçeğinde yüzde 16.6, tütünde yüzde 27.7, çekirdeksiz kuru üzümde yüzde 20, domateste yüzde 25.4, zeytinyağında yüzde 14.5, narenciyede yüzde 16.7, kuru incirde yüzde 38.7 olacak.
Bu düşüşlerin bir de yan etkileri var: Arpa, mısır ve yemde arz daralması maliyetleri etkileyeceği için süt ve ette hem üretim gerileyecek, hem de fiyatlar artacak. Artmaya başladı bile.
AB politikaları değişiyor
Elbette bize özgür durum değil bu. Küresel ısınmanın armağanı kuraklık tüm dünyayı vurdu. Ancak Türk tarımının şanssızlığı, IMF destekli politikaların ve yapısal sorunların üstüne bir de kuraklığın gelmesi oldu.
Tarım politikaları hızla gözden geçirilmezse Türkiye'nin "Beslenme güvenliği" tehlikeye girecek.
Çünkü kuraklık geçiştirilse de, Çin, Hindistan gibi ülkelerin her yıl katlanarak artan talepleri yüzünden tarım yeniden stratejik sektör olmaya başladı. Örneğin, Rusya tahıl ihracatını yasaklamaya, o olmazsa ihracata vergi koymaya hazırlanıyor. Ukrayna ihracat vergisini artırdı bile.
Arjantin ise süt ihracatına vergi koydu. Zira bir yandan kuraklık, bir yandan Çin'in "Her çocuğa günde yarım litre süt" politikasının talebi patlatması (Dünyada üretilen sütün üçte biri artık Çin'e gönderiliyor) hem arz, hem de fiyat sorunu doğurdu. Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde süt ürünleri son aylarda yüzde 50'ye varan oranlarda pahalandı.
Tüm bu gelişmeler en çarpıcı sonucunu AB'de gösterdi. Bugüne kadar çiftçileri üretimden caydırmaya dayalı politikalar izleyen AB Komisyonu şimdi can havliyle üretimi teşvik politikalarına dönüyor.
Öncelikli olarak AB dışına süt satışını frenlemek için ihracat teşvikine son verildi. Sırada süt üretiminde 23 yıldır uygulanan kısıtlamaların kaldırılması var.
Buğday için de benzer kararlar kapıda: Önce ithalattan alınan gümrük vergisi (ton başına 12 avro) kaldırılacak. Ardından 2008 rekoltesinden itibaren yüzde 10 nadas koşulundan vazgeçilecek. Böylece 4 milyon hektarın daha ekime açılması ve AB'nin buğday üretiminin 10-17 milyon ton artırılması hedefleniyor.
Fransa Tarım Bakanı Michel Barnier'in dediği gibi, "İnsanları beslemek yeniden sorunların en önüne geçiyor ve yıllarca hakir görülen çiftçilik tekrar önem ve saygınlık kazanıyor."
Bakalım Türkiye'de köylü ne zaman yeniden efendi olacak? Ya da olabilecek mi?