Meclis'teki ilk tur oylamayı izlerken, bir yandan da dış basında Abdullah Gül'ün adaylığıyla ilgili son yorumlara göz attık.
Maşallah her zaman olduğu gibi döktürmüşler! Hemen hepsi de Gül'ü tanımlarken kimliğinin yalnızca bir parçasını, hem de özel bir parçasını oluşturan inancında odaklanmışlar ve inançla ilgili kavramın başına sıfat ekleme yarışına girmişler. İşte birkaçı:
"Eski İslamcı" (The Guardian, Reuters), "Ilımlı İslamcı" (New York Times), "Dindar Müslüman" (The Times), "Sıkı Müslüman" (The Guardian), "İslami kökenli" (Euronews, Süddeutsche Zeitung), "İslamcı" (The Times), "İslami eğilimli" (Associated Press), "İnançlı Müslüman" (Christian Science Monitor), "Güleryüzlü İslamcı" (La Liberaiton). Hele bir tanım var ki, insana pes dedirtiyor: "Radikal İslam'ın adamı!" (La Stampa).
Türkiye'yi "Öteki" görüp ona göre konumlandırmaktan kaynaklanan bu cehalet yarışı, AK Parti'nin kimliğini tanımlamada da sürdürülüyor. Daha doğrusu 3 Kasım 2002 seçimlerinde üretilen kavramlar ısıtılıp yeniden piyasaya sürülüyor. Onlardan da birkaç örnek verelim:
"İhtiyatlı İslamcı" (The Times), "İslami geçmişi olan parti" (Le Figaro, Reuters), "İslamcı iktidar partisi" (Christian Science Monitor, La Vanguardia), "Ilımlı İslamcı" (The Economist), "İnançlı Müslümanlar partisi" (Frankfurter Rundschau), "İslamcı muhafazakar" (Süddeutsche Zeitung), "Modern İslamcılar" (Frankfurter Rundschau), "AB yanlısı İslamcılar" (The Financial Times),, "Neo-İslamcı parti" (The Financial Times, The Guardian), "Müslüman demokratlar" (The Financial Times)...
Zır cehalet örnekleri
Hele bir de gerek 22 Temmuz, gerekse cumhurbaşkanı seçimlerini "İslam ve demokrasi" ile ilişkilendirmiyorlar mı, gel de "Ya sabır" çekme.
Neymiş; "Türkiye, İslam ve demokrasinin birlikte varolabileceğini kanıtlıyor"muş! (Christian Science Monitor)
"Seçim sandığı İslam ile demokrasiyi uzlaştırıyor"muş! (Frankfurter Rundschau)
"Gül'ün adaylığı İslam'la demokrasinin uyuşabileceğini göstermek açısından bir dönüm noktası"ymış ve böylece "İslam ve demokrasi kenetleniyor"muş! (The Financial Times).
Gül'ün adaylığına karşı çıkanları Cezayir örneğiyle tehdit edecek kadar pervasız cahiller bile var.
Bu beyler Türkiye'nin 1950'den bu yana 15 kez çok partinin yarıştığı, hilesizhurdasız, özgür, şeffaf, demokratik seçim yaptığından habersiz...
Bu beyler Türkiye'nin en ücra köyündeki muhtarın bile 1950'den bu yana seçimle belirlendiğinden habersiz...
Bu beyler kendileri icat edinceye kadar Türkiye'de 60 yıl boyunca hiç kimsenin demokrasi ile İslam'ı ilişkilendirmeyi aklının ucundan bile geçirmediğinden habersiz...
İnanmayacaksınız ama yine bu beyler 18 Nisan 1999 seçimlerini ve DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetini bakın nasıl değerlendirmişlerdi:
"Türkiye'de sandıktan Avrupa'ya ret çıktı!" (Focus dergisi)
"Türkiye, Ecevit ve Bahçeli'yi seçerek Batı'ya yolculuğunda dümen kırdı!" (Der Spiegel)
"Yunan aleyhtarları kazandı!" (Elefteros Tipos)
"Türkiye DSP-MHP-ANAP koalisyonuyla son yılların en istikrarlı hükümetine kavuştu!" (Newsweek)
Batı'dan koptuğu söylenen o hükümet siyaseten en zor AB reform paketlerini çıkardı. Yunan aleyhtarlığıyla suçlanan o hükümet Türkiye ile Yunanistan arasında en sağlam köprüleri kurdu. En istikrarlı denilen o hükümet Türkiye'yi tarihinin en büyük krizine yuvarladı.
Diyeceğimiz o ki, dünyaya bir pencere açmanız için Batı medyasını elbette izleyin ama pek de ciddiye almayın!