Bir sürpriz olmazsa, en geç önümüzdeki hafta içinde Türkiye'nin 11'inci cumhurbaşkanı belli olacak.
"Sürpriz" şerhimizi sakın demokrasi dışı arayışlara yormayın. Türkiye onları aştı.
Biz sürpriz derken, örneğin gizli oylamadaki beklenmedik fireler olasılığını kastediyoruz. Öyle ya, AK Parti Meclis Grubu'nun en az yarısı yenilendi. İlk kez, üstelik de tarihi bir seçimde oy kullanacak yeni milletvekillerinin ne yapacaklarını kim bilebilir? Üstelik cumhurbaşkanı seçiminde grup kararı alınamayacağı göz önünde bulundurulursa. Unutmayın; sadece iktidar partisinin oylarıyla seçilen rahmetli Turgut Özal'a bile ANAP Grubu'ndan ilk turda 38, ikincide 28, üçüncüde ise 22 olumsuz veya geçersiz oy çıktı.
Biz sürpriz derken, ayrıca turlar ilerledikçe partilerin tutumlarındaki olası değişikliklerin göz önünde bulundurulması gereğini hatırlatmak istiyoruz. Örneğin cumhurbaşkanının salt çoğunlukla seçilebileceği ama seçime geçmek için toplantı yeter sayısında yine 367 koşulunun aranacağı üçüncü tura CHP'nin yanı sıra MHP'nin de girmemesi ve bunun sonucu seçimin kilitlenmesi gibi gelişmelerin en azından kağıt üstünde var olduğunu söylemeye çalışıyoruz.
Neyse; konumuz zaten bu değil. Biz bu yazıda yeni cumhurbaşkanından beklentilerimizi dile getirmek istiyoruz.
Bilge cumhurbaşkanı
Aristo'nun öğrencisi Büyük İskender'e "Filozoflar kral olmadığına göre, krallar filozof olmalı" dediği rivayet edilir. Bu öğüdü ya da deyişi, günümüze "Bilgeler cumhurbaşkanı olmadığına göre, cumhurbaşkanları bilge olmalı" diye uyarlayabiliriz.
İlk bilgelik beklentimiz şu: Yeni cumhurbaşkanımız öncelikle geçmişiyle ilgili -birçoğu kışkırtıcı, hatta belki de haksız- sıfatları geçersiz kılacak bir çizgi belirlemeli. Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni kuruluşunun 100'üncü yıldönümünün kutlanacağı 2023 yılı için belirlenen hedeflere götürecek sivil-asker, seçilmiş-bürokrat tüm kadroların payandalığı, genç-yaşlı, kadın-erkek, zengin-yoksul tüm yurttaşların bayraktarlığı misyonunu üstlenmeli. Türkiye'nin parlak yarınlarının simgesi olabilmeli.
İkincisi; yeni cumhurbaşkanı "Uzlaşma" ile seçilemese bile "Dayatma" ile Çankaya Köşkü'ne çıktığı veya çıkarıldığı etiketini başta reddetmeli. Bunu sadece söylemleriyle değil icraatıyla da ortaya koymalı.
Üçüncüsü; 11'inci cumhurbaşkanımız daha ant içmeden, yetkileriyle ilgili tüm kısıtlamaları kabul edeceğini açıkça taahhüt etmeli. Çünkü Türkiye bu sistem garabetine artık son vermek zorunda. Parlamenter rejimde hem davulu taşıyanın, hem de tokmağı tutanın neredeyse eşit yetkilere sahip olmaları sistemi felç ediyor. Rejimin ruhuna aykırı bu yetki paylaşımı durduğu sürece, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamlarına baba ile oğlu gelse yine kavga çıkar. O nedenle yeni cumhurbaşkanı ister 1982 Anayasası'nın revizyonuyla, ister yeni Anayasa ile olsun, yetkilerinin "Temsil" düzeyine indirgenmesini veto etmeyeceğini veya referanduma götürmeyeceğini peşin peşin Türk ve dünya kamuoyu önünde açıklamalı.
Ve nihayet biz yeni cumhurbaşkanımızın özellikle "Rövanş" heveslileri ile tırnaklarını sürtmeyi marifet sayan dış kaynakların pompaladıkları, hiç kuşkusuz bundan sonra daha da pervasızca pompalayacakları "Selam duracaklar", "Karşısında hazır ola geçecekler" türünden tahriklerin çekici tuzağına düşmemesini de bekliyoruz.
Aristo, "Umut, uyanık insanın rüyasıdır" der. Rüyamızı değil, 72 milyonun beklentisini aktardığımıza inanıyoruz.