Bugün Türkiye'de yeni bir süreç başlıyor. 23'üncü yasama dönemi milletvekillerinin and içmeleriyle DTP sistemle entegrasyonun ilk adımını atıyor.
DTP'liler bu süreci iyi niyetle, sağduyuyla, ülkenin dirliğinebirliğine özenli götürürlerse, 4-5 yıl sonra (Yasama döneminin kaç yıl olacağı belli değil) çok farklı, daha huzurlu ve barışını sağlamış Türkiye'ye ulaşabiliriz.
Demokratik sistem, DTP'lilere hepimizin ortak arzusu ve özlemi olduğuna inandığımız bu hedefe ulaşmak için ihtiyaç duyacakları tüm araçları sağlıyor:
* Başkanlık Divanı'nda görev alarak Meclis yönetimine katılacaklar.
* Anayasa'dan Adalet'e, Milli Savunma'dan İçişleri'ne, Dışişleri'nden İnsan Hakları'na kadar Meclis'in 17 ihtisas komisyonuna üye verecekler.
* Yasa tasarı ve önerilerinde grup olarak söz alıp görüşlerini açıklayacaklar.
Gensoru, Meclis araştırması, Meclis soruşturması önergeleriyle iktidarı denetleyeceklerr.
* Grup toplantılarının Meclis TV'den naklen yayınlanması sayesinde görüşlerini kamuoyuna duyurabilecekler.
* Başbakan ve bakanlara resmi gezilerde eşlik edecekler.
Uluslararası temsil
* Bitmedi; Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Delegasyonu'nda temsil edilecekler.
* NATO Parlamenterler Asamblesi Türk Grubu'na katılacaklar.
* Türkiye-AB Ortak Parlamento Grubu'nda olacaklar.
Avrupa Konseyi, NATO ve AB delegasyonlarındaki temsilcileriyle bir ayakları Avrupa'nın bu en önemli kurumlarında olacak..
Açılan bu kapılar DTP'lilere müthiş fırsatlar sağlıyor ama aynı zamanda çok ağır, tarihi sorumluluk da yüklüyor.
Aslında önlerine çıkan ikinci fırsat bu. İlkini 1991'de yakalamışlardı; sorumluluk yerine provokasyon, sağduyu yerine meydan okuma tercih edilince trajik bitti. Hem onlar, hem Türkiye için.
Sorunlar ve çözümler
Yeni dönemin bu ilk gününde 16 yıl öncesine göre daha iyimser, daha umutluyuz. Aysel Tuğluk'un, özellikle de o trajik dönemde ağır bedel ödeyen Ahmet Türk ile Sırrı Sakık'ın gerçekçi analizlerini, gerginliğe prim vermeyen politikalar taahhüdünü, güvence görüyoruz.
Yeter ki gruplarına ve örgütlerine hakim olsunlar. İmralı'dan, Kandil'den çok Ankara'nın, Brüksel'in telkinlerini önemsesinler.
Çünkü Türkiye'nin AB sürecinde ilerlemesi için zorunlu reformlar bir ölçüde onlara bağlı olacak. Kopenhag kriterlerine uyumun anahtarı olan bu reformların getireceği, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, onların da taleplerine yanıt verecek.
Orhan Doğan, DEP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı 2 Mart 1994'ü "Kürt halkının Türk halkıyla ortak kurumlarda birlikte yaşama iradesinin kesildiği gün" diye nitelemişti. İşte, bugün o irade yeniden düğümleniyor.
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in dediği gibi, "Kürt sorununun PKK'nın elinden alınıp Meclis'e teslim edilmesi için altın fırsat bulunuyor."
Tamam, ünlü yönetim bilimci Peter Drucker'in sözüyle ifade edersek, "Dünün çözümleri", yani 2 Mart 1994'teki siyasal linç, "Bugünün sorunları" olarak önümüze geldi. Ama o sözün devamı var: "Bugünün çözümleri de yarının sorunları olabilir."
Çözümün bir kez daha soruna dönüşmemesi için, DTP'liler oyunu kurallarına göre oynama sorumluluğunu göstermeliler.
Onlar sadece Güneydoğu'ya değil, barış ve daha çok demokrasi isteyen 71 milyonun tümüne umut olmak zorundalar...