AK Parti Mersin Milletvekili Prof. Dr. Zafer Üskül, "Atatürk milliyetçiliği" ve "Atatürk ilke ve inkilapları" terimlerinin Anayasa'dan çıkarılmasını, daha doğrusu yeni Anayasa'da bu kavramlara yer verilmemesini önerince, duymadığı laf kalmadı.
"Ulus devleti ortadan kaldırmayı" istemekle suçlayan mı ararsınız, "Milliyetsiz, işbirlikçi" ilan eden mi, "Dahili ve harici bedhahların sözcüsü" diyen mi..
Ancak Üskül'ü neredeyse vatan haini ilan edenler, bir noktayı gözden kaçırıyorlar: Bu önerinin asıl sahibi Atatürkçülüğünden, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlılığından kimsenin en küçük kuşku duymadığı, duyamayacağı rahmetli Prof. Dr. Bülent Tanör'dü. 1997'de TÜSİAD için hazırladığı raporda, demokratikleşme için zorunlu gördüğü anayasal ve yasal değişiklikler arasında onu da saymıştı. 10 yıl sonra yine TÜSİAD'ın isteğiyle Üskül bu raporu güncelleştirirken, Tanör'ün önerisine katıldığını vurguladı. Şimdi de "Tutarlılık" adına yeni Anayasa'yla ilgili görüşlerinde buna da yer veriyor.
Üskül'e yönelik öfke selinde ayrıca "Atatürk milliyetçiliği" ile "Atatürk ilke ve inkilapları"nın sanki Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana Anayasa'da yer alıyormuş izlenimi yaratılmak isteniyor. Yanlış.
1924 Anayasası'nın 2'nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri sayılırken sadece "Milliyetçi" sözcüğü kullanıldı. O da 1937'de yapılan ve CHP'nin 6 Ok'unun Anayasa'ya sokulduğu değişiklikle oldu.
1961 Anayasası'nın Kurucu Meclis'teki görüşmeleri sırasında "Milliyetçilik" kavramı sakıncalı bulundu. Bunun hem "Irkçılık" diye algılanmasından, hem de totaliter rejim heveslilerine meşruiyet kazandırmasından kaygı duyuldu, sonuçta "Milliyetçilik" yerine daha "Nötr" veya "Renksiz" olan "Milli devlet" kavramı tercih edildi.
"Sivil" toplumun talebi
12 Eylül müdahalesinden sonra Milli Güvenlik Konseyi'nce yeni Anayasa'yı yapmakla görevlendirilen Danışma Meclisi, Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı'nın başkanlığında 15 üyeli Anayasa Komisyonu kurdu. Komisyon ilginç bir yöntem izledi: Bir yandan yeni Anayasa taslağını hazırlarken, bir yandan da halka açılan şirketlerin talep toplaması gibi üniversitelerden, yüksek yargı organlarından, valiliklerden, meslek kuruluşlarından, odalardan, sendikalardan, derneklerden görüş ve öneri istedi. "Atatürk milliyetçiliği" ile "Atatürk ilke ve inkilapları" 1982 Anayasası'na işte bu "Sivil toplum"dan gelen yoğun talep sonucu girdi. Elbette bunda Evren'in her konuşmasında Atatürk'ü iki değişmez referanstan biri (diğeri din) yapmasının etkisi vardı. Bu konuda bakın kimlerden ne öneriler geldi:
* "Atatürk ilkeleri ve Atatürk milliyetçiliğinden esinlendiği belirtilmeli." (Odalar Birliği)
* "Gücünü Atatürk milliyetçiliğinden aldığı ifade edilmeli." (TİSK)
* "Atatürk ilkeleri eksiksiz Anayasa'da yer almalı." (Türk Eczacılar Birliği)
* "Anayasa'da Atatürk ilkeleri hem yer almalı, hem de açıklanmalı." (Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu)
* Daha ileri gidenler oldu: "Anayasa'da yer verilecek Atatürk ilkelerinin türlü yorumlara neden olmayacak biçimde kesin tanımları yapılmalı!" Kimdi dersiniz bu önerinin sahibi? Yargıtay!
Şükredelim: Atatürk ilkelerini dogmatik ve dar kalıplara hapsedecek, çağdaş gelişmelere göre yeniden yorumlanmasının, yeni sentezlerinin önünü kesecek, hem de yüksek yargıdan gelen bu öneri dikkate alınmadı.
Toplumsal baskı boyutlarına varan bu taleplere karşı çıkanlar da oldu elbette. Hem de bugüne göre çok daha cesur şekilde. Onu da yarın anlatalım.