Türkiye çağdaş standartlara uygun yeni anayasa için eşsiz bir fırsat ve zamanlama yakaladı. Her şeyden önce Meclis, bu konuda AB ülkeleri parlamentolarını kıskandıracak kadar geniş meşruiyet zeminine sahip: 22 Temmuz'da seçmenlerin yüzde 84.25'i sandık başına gitti ve geçerli oyların da neredeyse yüzde 85'e yakını Meclis'te temsil imkânı buldu.
Bu, milli iradenin neredeyse bütünüyle yansıdığı parlamentonun, yeni anayasayı yapmak için daha öncekilere göre çok daha güçlü şekilde "Kurucu Meclis" görevi de üstlenebileceği anlamına geliyor.
İkinci nokta: Meclis'te grubu bulunan 4 partinin 4'ü de yeni anayasanın niteliği konusunda görüşbirliği içindeler: "Düzenleyici ve kısıtlayıcı anayasa" anlayışının terkedilip özgürlükleri esas alan ve genel ilkelerle yetinen bir "Çerçeve anayasa" modeline geçilmesi. Bir başka deyişle, yeni anayasanın "Özgürlükler esas kısıtlamalar istisna" ilkesine göre hazırlanması.
AK Parti bunu "Devlet-toplum-birey arasındaki ilişkileri hak, özgürlük ve sorumluluk temelinde düzenleyen ve en geniş toplumsal uzlaşıyla hazırlanan bir toplumsal sözleşme" diye tanımlıyor. (2007 Seçim Beyannamesi)
CHP, "Yasakları tanımlayan anayasa anlayışından, özgürlükleri tanımlayan anlayışa geçilmesini", "Bireyin devlet vesayetinden çıkarılmasını" öneriyor. (Parti Programı)
MHP, "Genel sınırlama hükümlerinden çok, hürriyetleri esas alan ve genel koruma hükümlerine yer veren, gerçek bir 'Toplum Sözleşmesi Belgesi' olması için, mümkün olabildiğince geniş uzlaşma ile yapılan" bir anayasa istiyor.
DTP ise "Özgürlükçü, evrensel hukuk ölçülerine uygun, toplumsal sözleşme sonucu ortaya çıkan, devletin, toplumun ve siyasetin demokratikleşmesine hizmet eden, devlet karşısında bireyin haklarını garantiye alan" bir anayasa çağrısı yapıyor. (Parti Programı)
Elbette yeni bir anayasa için siyasi partilerin kararlılıklarının toplumsal taleple desteklenmesi gerekir. Türkiye'de bu da fazlasıyla var. TÜSİAD'dan Barolar Birliği'ne kadar sivil toplum örgütlerinin hemen tümü yıllardır yeni bir anayasa istiyor, öneriler ve raporlar hazırlıyor, imza kampanyaları düzenliyor.
Ve nihayet seçim kampanyasında köy kahvelerinde bile sohbetler ve tartışmaların cumhurbaşkanı, referandum, yeni anayasada odaklanması, konunun halkın da gündeminde olduğunu ortaya koyuyor.
Anayasa kurultayı çözmeli
Özetle, Türkiye yeni ve özgürlükçü anayasaya hazır. Sürecin düğmesine basılabilir.
Bunun için iki çalışmaya ihtiyaç var. İlki siyasi partilerin önerilerini ve taslaklarını hazırlamaya ve kamuoyuyla paylaşmaya başlamaları. Prof. Dr. Zafer Üskül'ün ve Prof. Dr. Ergun Özbudun'un önerileriyle AK Parti yolu açtı. Şimdi sıra diğer partilerde. Onların da seçim muhasebesini bir an önce tamamlayıp gerekli katkıda bulunacaklarını umuyoruz.
İkinci çalışma ise, yeni anayasanın "Mümkün olan en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlanması" amaçlandığına göre, toplumun tüm kesimlerinin temsil edileceği bir "Anayasa kurultayı" toplamak ve orada tüm öneri ve taslaklardan ortak metin çıkarmak olacak. Bizce sürecin en ilginç bölümü de o kurultayda yaşanacak. Çünkü henüz pek seslendirilmeyen "Kamusal alan", "Laikliğin tanımı", "Ana dil" gibi zorlu konular orada tartışılacak. Laiklik ile dini, ulus devlet ile etnik kimlikleri bağdaştırma yolları orada aranacak.
Heyecanlı ama bir o kadar da keyifli günlere hazır olun. Kolay mı; Türkiye 70 küsur yıl sonra ilk özgür ve sivil anayasasının doğum sancılarını çekiyor.