Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Hatay modeli

Başbakan Erdoğan'ın "Referandum ertelenmeli" çağrısına ABD'den ret yanıtı gelmesiyle, Kerkük krizi biraz daha tırmandı.
Ayrıca Türkiye'yi içine çekebilecek bir tuzağa da dönüşmeye başladı. Tabii akılcı, sağduyulu, kararlı ve en önemlisi caydırıcı politikalar üretilemezse.
Önümüzde topu topu üç seçenek var: Savaş, barış ve malum sonucu kabullenme.
Türkiye'de hiçbir iktidar son seçeneğe katlanamayacağına göre ya savaşılacak ya da barışılacak, yani uzlaşılacak.
Nihai çare savaşı göze almak ise (PKK unsurlarıyla mücadele için "Sıcak takip hakkı"na dayalı sınır ötesi operasyondan değil, Kerkük'e asker göndermekten söz ediyoruz) iki yolla yapılabilir:
1- CHP lideri Baykal'ın Türkiye'nin kararlılığını göstermek için önerdiği "Irak'a askeri harekât için hükümete yetki verilmesi". Baykal, Erdoğan'ın "Türkiye, Kerkük'teki gelişmelere kayıtsız kalmayacak" çıkışının ancak bu şekilde hukuki tabana oturabileceğini söylüyor. Ancak böyle bir yetkinin meşruiyeti çok tartışmalı olur. Çünkü Anayasa'nın 92'nci maddesine göre, yurtdışına asker göndermek için uluslarararası hukuki meşruiyet gerekiyor. Nitekim o ünlü 1 Mart 2003 tezkeresi tartışmalarında bizzat Baykal bu noktayı sürekli gündemde tuttu ve uluslararası meşruiyet için üç koşuldan biri olması gerektiğini vurguladı: "Saldırıya maruz kalmak. Uluslararası anlaşmalarla üstlenilen taahhütler nedeniyle savaş kararı almak. BM Güvenlik Konseyi'nden askeri müdahale kararı çıkartmak."
Irak'tan Türkiye'ye saldırı olmadığına göre ilki söz konusu değil. NATO savaş kararı almadığına göre, ikincisi de saf dışı. Geriye BM Güvenlik Konseyi'nden Kerkük'e askeri müdahalenin meşru olduğuna ilişkin karar çıkartmak kalıyor ki, o da imkânsız. Bir hatırlatma: İsrail örneğinden yola çıkarak meşruiyet arayışına girmek cinnet anlamına gelir. Çünkü sadece Irak'ı ve ABD'yi değil, tüm Arap ve İslam topluluğunu karşımıza alırız. Üstelik İsrail'in son Lübnan saldırısında düştüğü durum da unutulmasın.
2- Diğeri ise Kerkük için her şeyi göze alarak, savaş ilan etmek olabilir. Ama kime karşı? Kuzey Irak'taki Kürt oluşumuna mı, Irak federal devletine mi, ABD'ye mi, üçüne birden mi?

Tüm tarafları masaya getirmek
Açıkçası, askeri güç kullanma uyarısı, kararlılık gösterisi ötesinde pek anlam taşımıyor. O yüzden barışçı, diplomatik seçeneklere kafa yormamız gerekiyor.
Bize göre, sorunu BM Güvenlik Konseyi'ne götürmek -belki- bir çare olabilir. Tarihten, coğrafyadan, Lozan ve Ankara antlaşmalarından kaynaklanan haklarımız uluslararası meşruiyet kaynağınca tanınırsa, sorun zaten çözülür. Ancak bu olasılığın zayıf olduğunu belirtelim.
Başka? Bir yol daha var: Hatay sorununda izlenen politikaları Kerkük'te de uygulamak. Hayır, Hatay'ın anavatana katılmasını değil, o tarihte Suriye'de egemen güç olan Fransızlar'la yapılan anlaşmayı kastediyoruz: Hatay'da olduğu gibi, nüfus sayımının ve seçmen listelerinin belirlenmesinde Türkiye'nin de yer alacağı uluslararası bir komisyonun yetkili kılınması.
Ama bu ya da benzeri bir çözüm için öncelikle Kerkük'teki nüfus sayımı ve referendum sürecinin belirli bir süre dondurulması gerekiyor. Bu da sorunun diğer taraflarıyla, yani ABD'yle, Bağdat'taki yönetimle, Kürt oluşumu yetkilileriyle ve Kerkük'teki tüm etnik grupların temsilcileriyle masaya oturmaktan geçiyor.
Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'yi ve Kürt Özerk Bölgesi Başkanı Mesut Barzani'yi Ankara'da ağırlama zamanı gelmedi mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA