Fransa ve Almanya 8 başlığın askıya alınmasını az bulmuş, en az 10' a çıkarılmasını istiyormuş.
Yunan-Rum cephesi üç yeni koşul öne sürüyormuş.
Almanya Başbakanı Angela Merkel müzakerelere 12-18 ay mola verilmesini, daha sonra yeniden açılmasının 27'lerin oybirliğine bağlamayı önerecekmiş.
Vız gelir, tırıs gider. Haftaya iyimser girmeye kararlıyız.
"Bir kitap okudum hayatım değişti" diyen Orhan Pamuk misali, bir senaryo okuduk, ufkumuz aydınlandı.
Sinir bozucu gelişmelerin etkisinden -geçici de olsa- uzaklaşmamızı Guy Sorman sağladı. Sorman? Fransız düşünürü, eğitimci, siyasal bilimci ve gezgin. Dünyayı çok yakından izliyor. Yığınla kitap yazdı. Türkiye'ye de sık geliyor. Daha geçen ay İstanbul'daydı. "Rifaa'nın Çocukları" kitabının Bilgi Üniversitesi'nce yayınlanması nedeniyle düzenlenen konferansta konuşmak için.
Sorman'ın çok ilgi gören bir "blog"u da var. İşte orada 2031'deki dünyanın senaryosunu yazdı. Tümüyle günümüz verilerinden ve gelişmelerinden yola çıkarak.
ABD'deki Evanjelistler'in Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Batı Afrika'da kazandığı yüz milyonlarca yeni üye sayesinde Hıristiyanlığın dengelerini değiştireceği, üretimin robotlaşması nedeniyle ucuz işgücüne dayalı politikaları çöken ve Japonya ile savaştan yenik çıkan Çin'in birçok devlete bölüneceği, hidrojen ve nükleer füzyon gibi yeni enerji kaynaklarının petrolün yerini almasıyla Rusya'nın iflas edeceği, İran'daki mollalar rejiminin İsrail'le (2014'te) girişeceği nükleer çatışmadan sonra devrileceği ve yerine laik cumhuriyet kurulacağı öngörülen senaryonun Türkiye ve AB ile ilgili bölümü şöyle:
Türkiye'ye yeni bir vizyon
"Segolene Royal'in cumhurbaşkanlığı döneminde (2007-2017) Fransa'nın giderek sosyalist bir çizgiye kaymasından bezen İngiltere 2016'da AB'den ayrıldı. Onu ertesi yıl İrlanda, İsveç ve Baltık ülkeleri izledi. İspanya yüzünü Latin Amerika'ya çevirdi. Benelüks ülkeleri ve Almanya avrodan ayrılıp İsviçre frankına geçti. AB tarihe karıştı.
2012'de AB'den kesin "Hayır" yanıtı alan Türkiye politikalarında köklü değişiklik yaptı. Ilımlı islamcı parti ile laik ordunun uzlaşmasına dayalı hükümet, ülkeyi Ortadoğu'nun en büyük gücü yaptı. Bunun sonucu Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak'ın kuzeyi Türkiye'nin yönetimine geçti.
Uluslararası konjonktür de buna uygundu. 2000'lerin başında mantar gibi biten devletler nedeniyle yönetilemez halen gelen BM, manda sistemini teşvik etti. Böylece Ortadoğu tümüyle Türkiye'nin mandası oldu. Aynı şekilde Zimbabwe ve Zambiya'yı Güney Afrika, Bolivya, Paraguay ve Küba'yı Brezilya, Filipinler'i Japonya, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan'ı Hindistan yönetmeye başladı. Üye sayısı 40'a inen BM işlevsel hale geldi. Araplar' ın şikayetleri yoktu; çünkü Türkiye bölgede düzen ve güvenliği sağladı, İsrail'le barışı gerçekleştirdi. Avrupa'dan İslam dünyasına yönelen Türk yatırımcılar da istihdam sorununu çözdüler.
Avrupa'yı yönetme sevdaları suya düşen ve ekonomisi küçülen Fransa'dan her yıl en az 50 bin genç iş için Türkiye'ye akın etmeye başladı."
Hayal mi? Peki ama size 1981'de 25 yıl sonra Sovyetler Birliği'nin dağılmış ve Varşova Paktı üyelerinin NATO'ya katılmış olacağını, telefonunuzu cebinizde taşıyacağınızı, internet (o zamanlar adı bile yoktu) sayesinde işlerinizi evden yürütebileceğinizi söyleseler, inanır mıydınız?
Dedik ya; haftaya iyimser girmeye kararlıyız. Selam olsun herhalde yetişemeyeceğimiz 25 yıl sonrasının Türkiye'sine.