Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Asosyal devlet

Kabine'nin en nüktedan üyesi olan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan dün yine döktürdü: "Cebinde parası olan adamın yürüyüşü ile parası olmayan adamın yürüyüşü farklıdır. Birisi daha yamuk yumuk yürür para olmayınca..."
Bu tespitin doğruluğunu bir ay sonra daha iyi göreceğiz. Sokakta yamuk yumuk yürüyenlerin sayısı artınca. Sadece yamuk yumuk değil, omuzları çökmüş, kamburu çıkmış yürüyenler iyice çoğalınca.
Çünkü hükümet çalışan emeklilerin, yan gelip yatamayanların beline okkalı bir tekme indirmeye hazırlanıyor.
Açlık sınırının bile altında kalan emekli maaşıyla geçinmek bir yana, elektrik-su-tüpgaz giderini bile karşılayamadığı için büfe açanların, pazaryerinde tezgah kuranların, çay ocağı işletenlerin üç kuruş ek gelirine göz koydu.
Onlara 40 satır 40 katır misali iki seçenek sunuyor: "Ya dükkan, ya maaş!" Hem aylığını koruyup hem de çalışmak isteyenlere de "O zaman asgari ücretin yüzde 33.5'u kadar prim ödeyeceksin" diyor. Yani aşağı-yukarı 200 lira. O da en taban prim. Bu rakamın dükkanın, büfenin, tezgahın aylık getirisinin belki de yarısını bulduğuna aldırmadan. "Emekli aylığıyla geçinebilsem bu yaşta çalışır mıyım" sızlanmalarına kulak asmadan.
Az-buz değil; 500 bin kişilik kitleden söz ediyoruz. Aileleriyle 2 milyona ulaşan ama sesi çık(a)mayan, gözyaşlarını içine akıtan bir kitleden.
İnsaf, vicdan gibi beşeri ve yüce kavramları bir yana bıraktık; bu uygulama Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez" denilen 2'nci maddesinde sayılan Cumhuriyet'in temel niteliklerinden "Sosyal devlet" ilkesine aykırı düşüyor. Hatta vahim biçimde ihlal ediyor.

Onurlu yaşam hakkı
Bakın hukukçular bu ilkeyi nasıl yorumluyorlar:
"Sosyal devlette, devletin özgürleştirme (hürleştirme) görevi vardır. Özgürleştirme kavramı, özgürlük kavramından farklıdır. Özgürleştirme anlayışına göre, kişi ancak önündeki ekonomik ve sosyal engellerin kaldırılmasıyla özgür olabilir." (Prof. Dr. Kemal Gözler)
"Sosyal devlet, sosyal adaleti ve sosyal güvenliği sağlamak ve herkes için insan haysiyetine yaraşır asgari bir hayat düzeyini gerçekleştirmekle yükümlü bir devlettir." (Prof. Dr. Ergun Özbudun)
Yurttaşlarına "İnsan onuruna yaraşır hayat düzeyi" sağlayamayan devlet, bir de bunu kendi imkanlarıyla gerçekleştirmek için çırpınanları cezalandırmaya kalkıyor. Böyle birşey olur mu?
"İnsan onuruna yaraşır asgari yaşam"ın olmazsa olmaz koşullarının başında gelen "Adil ücret hakkı"nı hiç açmayalım Ve sözü ocağına incir ağacı dikilmek istenen o kitleden birine bırakalım. Daha dün bize gönderdiği elektronik iletide şöyle diyor:
"Ben emekliyim, yani çaresizim. Ve çalışmak zorundayım. Devletime onurumla hizmet ettim, hiç hırsızlık yapmadım, yapılmasına izin vermedim. Bu bir meziyet değil elbette; bunun bilincindeyim. Ne var ki, aldığım maaşla ancak geçinebildim ve emekliye ayrıldıktan sonra iki çocuğuma bakabilmek için işe girdim. Devlet memurları emekli olunca çalışamayacaksa, o zaman gerçekten 'Benim memurum işini bilir' felsefesini zorla yerleştirmek mi amaçlanıyor? Çalışan emekliyi cezalandırmayı düşünen hükümet yetkilileri yalnızca bir ay ortalama emekli maaşı ile geçinmeyi deneyebilirler mi? Doğrusu, emekli olduktan sonra bu ülkeye niye komünizmin gelmediğini düşünmeye başladım..."
Bizim bir merakımız daha var: İşçi, çiftçi, esnaf ve memurdan sonra emeklileri de gözden çıkaran iktidar, gelecek seçimde kimden oy isteyecek?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA