AB Komisyonu'nun 8 Kasım'da yayınlayacağı İlerleme Raporu'nda ne ölçüde dikkate alınır bilmiyoruz ama Türkiye siyasal kriterlerde Avrupa'yı yakaladı!
Çünkü AB'deki ve Türkiye'deki siyasi tablo artık bire bir örtüşüyor.
Bu sonuca nasıl vardığımızı anlatmak için, AB'deki manzaraya göz atmamız gerekiyor.
Christoph Seils, Pierre Rosanvallon, İvan Krastev gibi siyaset bilimcileri yayınladıkları analizlerde, Avrupa'nın hızla değişmekte olduğunu belirtiyorlar. Bu "Değişim"in ana hatlarını da şöyle sayıyorlar:
* Siyasal yelpazede klasik sağ-sol ayrımı giderek kayboluyor .
* Ayrım ortadan kalkınca, sağ ve solu temsil eden kitle partileri de eriyor.
* Bu erimeyle doğan başdöndürücü boşluğu yeni siyasal hareketler doldurmaya çalışıyor: Popülistler, ulusalcılar gibi.
* Ya da klasik kitle partileri mevzilerini koruyabilmek için popülizme, ulusalcılığa kayıyor.
* Popülizm ve ulusalcılık hem sağı, hem de solu peşinden sürüklüyor.
* Bu yeni akımların politikalarının eksenini yabancı düşmanlığı, azınlıklara öfke, içe kapanma, dini değerleri öne çıkarma, reformları ve liberal politikaları reddetme, AB'ye kuşkuyla yaklaşma oluşturuyor.
AB'nin yeni üyeleri Polonya, Macaristan, Slovakya gibi ülkelerde popülistler ile ulusalcılardan oluşan koalisyonların işbaşına gelmelerinin nedeni işte bu değişim.
Ama "Yeni akımlar" yalnızca 20 yıl öncesine kadar Demir Perde'nin öte tarafında olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini etkilemiyor. Hollanda, Belçika, Danimarka, hatta İsveç, Almanya, Fransa gibi "Demokrasi kaleleri"nin de surlarını sarsıyor.
Hollanda, Belçika ve Almanya'da son aylarda yapılan seçimlerde popülist ve aşırı sağcı partiler oylarını -tehlikeli ölçüde- artırdılar.
Fransa'da önümüzdeki ilkbaharda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde sosyalistlerin adayı olması beklenen Segolene Royal ile merkez sağın adaylığını hemen hemen garantileyen Nicolas Sarkozy halka aynı politikaları öneriyorlar. Epeyce sağda ve popülist! Aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin lideri JeanMarie Le Pen de bu değişimi keyifle izliyor: "Eskiden biz aşırılıkla suçlanıyorduk. Şimdi soldakiler de, merkezdekiler de, sağdakiler de bizim çizgimize geldiler, bizim söylemlerimizi benimsediler!"
Türkiye'de siyasal tablo
Gelelim Türkiye'ye... İşte fotoğraf:
* Siyasal yelpazedeki keskin çizgiler çoktan kayboldu. Kim sağ, kim sol, kim liberal artık belli değil. Ama bir şey belli: Hepsi de popülist.
* Sol seçmen eridiği için merkez sol iddiasını taşıyan partide "Ulusalcı" tonlar giderek daha fazla öne çıkıyor. Recep Peker'in genel sekreterliği dönemine -veya partinin özüne- dönüş eğilimi giderek daha da belirginleşiyor.
* Aynı rüzgarlar merkez sağ ve sağdaki partileri de etkisine alıyor. Onlarda da liberaller bir kenara çekilmiş, hatta sinmiş durumda.
* Bu "Homojenleşme" ise topluma Batı'dan kuşkulanma, AB'den uzaklaşma, hatta onu "Tehdit" görmeye başlama, içe kapanma, evrensel değerler yerine ulusal değerleri öne çıkarma olarak yansıyor.
Siyaset bilimciler, "Avrupa neden bu hale geldi" sorusuna tek yanıt veriyorlar: Geleceğe güvenin yerini korkular aldı. Hem bugün, hem de yarın korkusu.
Türkiye'de de öyle değil mi? Küçük bir farkla: Bizim bir de kendimize haksızlık edecek kadar depreşen dün korkumuz var.
"Türkiye ve AB'nin siyasal görünümleri örtüşüyor" demekte haksız mıyız?