Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Erbakan kararı bizce "fiili" sonuçlarından çok içerdiği "hukuki" ve "siyasi" mesajlar nedeniyle önem taşıyor.
Diyarbakır DGM'nin 2000'de kararı tüm sonuçlarıyla silindiği için, AİHM kararının Erbakan açısından sadece sembolik anlamı olacak. Tabii haksızlığın giderilmesi talebiyle yargılamanın yenilenmesini istemezse.
Ancak hukukçular ve siyasiler Strasbourg'daki mahkemenin karar gerekçesinden sonuç çıkarmak zorundalar.
Çünkü bu karar yargının siyasallaşmasına son derece somut bir örnek oluşturuyor.
Çünkü bu karar yargının bağımsız olmadığını ortaya koyuyor.
Hatırlayın. Erbakan 25 Şubat 1994'te Bingöl'de yaptığı konuşmada "Halkı ırk ve din farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığa açıkça tahrik ettiği" iddiasıyla yargılanıp mahkûm oldu. Diyarbakır DGM Başsavcısı Nihat Çakar davayı 1998'de açtı. Suçun işlenmesinden 4 yıl sonra. 28 Şubat kasırgasının estiği dönemde.
Bugün Kadıköy Cumhuriyet Başsavcıvekili olarak görev yapan ve Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, Van Cumhuriyet Başsavcısı Kemal Kaçan ile Van Cumhuriyet Başsavcıvekili İbrahim Özer haklarında Adalet Bakanlığı'na yaptığı suç duyurusuyla gündeme gelen Çakar'ın elinde Erbakan aleyhine tek delil vardı: Konuşmanın kaydedildiği kaset. Hem de hayli kuşkulu bir kaset: Hoca 25 dakika konuşmuştu ama bant 45 dakikaydı! Bingöl Valiliği mahkemeye konuşmanın kaydedilmediğini bildirmişti. Ve nihayet bilirkişi raporuyla bandın 31 Ekim 1997'de üretildiği belirlenmişti. Yani Erbakan'ın o konuşmayı yaptığı tarihten 3.5 yıl sonra!
Buna rağmen Diyarbakır 1 No'lu DGM, Erbakan'ı 10 Mart 2000 tarihinde 1 yıl hapis ve 220 bin lira para cezasına mahkûm etti. Üstelik oybirliğiyle !
Sonra karar Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi'ne gitti ve 5 Temmuz 2000 tarihinde onandı. Yine oybirliğiyle !
AİHM'de yargı mahkûm oldu!
Şimdi AİHM "Gerçek olup olmadığı kuşkulu bir bandı delil kabul ettiği, başka tanık ve kanıt olmadan iddianamade sayılan suçların tümünü doğru varsaydığı, önemli bir politikıya adil olmayan, çok ağır bir ceza verdiği için" mahkemeyi eleştiriyor. Tabii Yargıtay'ı da.
Ayrıca suç sayılan konuşmanın yapılmasından 4 yıl 5 ay sonra dava açılmasının meşru kabul edilemeyeceğini vurguluyor. Yani davanın siyasal nedenlerle açıldığını söylemeye getiriyor. Daha ne desin?
Yargıtay'ın kararını öğrenince rahmetli Nermin Erbakan ile Şevket Kazan ağlamışlardı. Kazan gözyaşları içinde "Başbakanlık yapmış bir insanı kendi ülkesini Avrupa'ya şikâyet etmek zorunda bırakanlar utansın" demişti.
AİHM'nin Erbakan'ın adil yargılanmadığı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmeden kararından sonra, Kazan'ın o sitemini hatırlayanlar çıkacak mı acaba?
Peki, Kazan veya Erbakan'ın yakın çevresindekiler o sitemi hatırlatacaklar mı?
Yazıyı kaleme aldığımız saate kadar o çevreden AİHM'ye teşekkür ya da övgü gelmemesi, kararın arkasında durmakta tereddüt ettikleri kuşkusuna kapılmamıza yolaçtı.
Öyle ya; o ünlü türban kararından sonra Erbakan'ın talimatıyla Fazilet Partisi'nin kapatılmasıyla ilgili başvuruyu AİHM'den çekenler, "AİHM hem çifte standartlı, hem de Müslümanlar'a karşı önyargılı. Bundan böyle hiçbir konuda kesinlikle o mahkemeye başvurmayacağız" diyenler, "AİHM'nin adaletine güvenilemeyeceğini" söyleyenler, şimdi ne yapsınlar? Aşağı tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık...
Erbakan, Kazan, Recai Kutan, kısacası Milli Görüşçüler büyük açmazdan bakalım nasıl çıkacaklar?