Son derece basit ve kolay bir oyunun böylesine karmaşık duyguların ve içinden çıkılması güç sorunların kaynağı olması ne kadar ilginç.
Konumuz futbol. Ve de bu akşamdan itibaren bir ay boyunca Kanal 1'in yayınlayacağı Almanya'daki Dünya Kupası finalleri.
Buyurun size bu mucize oyun üstüne döktürülmüş ciltler dolusu görüşten bir demet...
Futbol bağımsızlığın, özgürlüğün simgesi haline geldi. Eskiden devlet olmanın koşulları vatan, ulus, hükümet ve ordu diye sayılıyordu. Artık bunlara bir de "milli takım" eklendi. Bağımsızlığını kazanan ülkelerin ilk iş olarak FIFA'ya (Uluslararası Futbol Federasyonu) başvurmaları boşuna değil. Filistin gibi bağımsızlığını kazanmadan önce FIFA üyesi olanlar bile var. O nedenle FIFA'nın üye sayısı Birleşmiş Milletler'i geçti.
Ama futbol aynı zamanda "Ulus devletleri tarihe gömeceği" söylenen küreselleşmenin de en başarılı örneğini oluşturuyor. Togo ve Fildişi Kıyısı'nın Almanya'ya gönderdiği 23 futbolcunun 23'ü de yurt dışında top koşturuyor. Bu sayı Brezilya, Avustralya, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan'da 21'e, Arjantin'de 20'ye ulaşıyor. Sadece oyuncular değil, teknik direktörler de küreselleşti. 32 finalistten 16'sını yabancı teknik direktörler çalıştırıyor. Portekiz ve Japonya'nın başında Brezilyalı var, Avustralya'da bir Hollandalı, Fildişi Kıyısı'nda bir Fransız...
Zararsız milliyetçilik
Kimi sosyologlara göre futbol, dünya barışına hizmet ediyor, o yüzden "Nobel Barış Ödülü"nü FİFA çoktan haketti. Örnek: 2002 finallerini ortaklaşa düzenlemeleri sayesinde Japonya ile Güney Kore arasındaki tarihten gelen gerginliğin iyice azalması, Berlin Duvarı'nın yıkılması sürecinin 1974 finallerinde (yine Almanya'da oynanmıştı) Doğu ve Batı Almanya milli takımlarını karşı karşıya getiren maçla başlaması (Doğulular 1-0 kazandı) gibi. 1998 finallerinde ABD ve İran milli takımları arasındaki maçın da o dönem uluslararası konjonktürün yumuşamasına katkıda bulunduğu önemle vurgulanıyor ve "Keşke ABD bu finallere de kalsa ve İran'la oynasaydı. Herhalde nükleer krize daha kolay çözüm bulunabilirdi" deniliyor. En taze örnek Almanya'ya gidemeyen Rusya'dan. Yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, Ruslar finallerde Ukrayna milli takımını destekleyecek. Oysa aynı araştırmada Ruslar'ın çoğunun Ukrayna'yı "düşman" devlet gördükleri ortaya çıktı!
Kimilerine göre ise futbol öfke, kin, nefret gibi duyguları körüklüyor. Onların da kanıtları epey sağlam: FransaAlmanya, Hollanda-Almanya, Rusya-Polonya, İngiltere-Kuzey İrlanda milli maçları yıllar boyunca "savaş" havasında yapıldı. Hatta 1969'da El Salvador-Honduras karşılaşmasında (Dünya Kupası eleme maçıydı) olduğu gibi statlardaki savaş daha sonra sıcak çatışmaya bile yol açabiliyor.
Galiba en doğrusu bu karşıt görüşlerin sentezi: Futbol, milliyetçi duyguları en barışçı biçimde kamçılayan, bireyselliğin ve bencilliğin hüküm sürdüğü çağımızda ortak ve kutsal değerleri hatırlatan büyüleyici bir spor. Zaten o nedenle milli maçlar öncesinde bayrak satışları katlanıyor. O nedenle futbolculara "kahraman" gözüyle bakılıyor.
Keşke yol kazasına uğramayıp biz de o barışçıl savaşa katılabilseydik ve 2002'deki anlatılmaz duygu selini bir daha yaşayabilseydik...
"Kısmetse 2008 Avrupa ve 2010 Dünya finallerinde" diyelim ve Kanal 1'deki bu muhteşem şölenin tadını çıkarmaya bakalım...
Ah, unutmadan; siyasilerimizin de gözleri aydın; bir ay boyunca rahat nefes alacaklar!