Yaşıtım değilseniz "teseyyüp" sözcüğüyle tanışıklığınız yoktur herhalde. Anlamını sözlükler "kayıtsızlık, tembellik, ihmalcilik" diye verir, ama tam karşılamış olmazlar. "Alışılan bir tersliği sürdürme kaytarıcılığı" diyebiliriz.
Söz gelimi, bahçenizde biriken çöpler çürümekte. Sizin gözünüz pis yığının görüntüsüne, burnunuz kokusuna alışmış. Olağan geliyor. Ama çöplüğünüzde üreyen sinekler çevreyi sarmakta, komşuları bunaltmakta. Aldırmıyor, durumu düzeltmeye yanaşmıyorsunuz. Yaptığınız teseyyüptür.
(Eskiler öyle davranana müseyyip derdi.)
O ayıp toplum çapında da yaygın. Örneğin, kölelik nasıl binlerce yıl sürmüş, yer yer hâlâ sürmektedir? Düşünün: Bir insan başka bir insanı mal sayıyor, dilediği gibi kullanıyor, isterse satıyor ya da öldürüyor. Olacak şey mi? Ama olmuş. Dönemlerinin en akıllı, en özgürlükçü, en vicdanlı bilinen kişileri doğal karşılamışlar durumu.
(Krallığa başkaldırıp "özgürlük diyarı" Amerika'yı kuran liderlerin sürü sürü kölesi vardı.)
Günümüzde de yıllardır gözümüzün önünde lök gibi duran devasa terslikleri seyretmekteyiz hiç yadırgamadan. Alıştırılmışız ayıbı normal saymaya. Ara sıra bit yeniğini fark edip azıcık rahatsız olsak da boş veriyoruz, "Dünyanın hali bu, böyle gelmiş böyle gider" diyerek.
En büyük örneklerden biri Birleşmiş Milletler. Sözüm ona barışı korumak için kurulmuş. Ama "Adalete dayandırılmayan barış kalıcı olmaz" sözünü duydukça baş sallarız da sormayız: Adalet var mı o kurumun temelinde?
Felsefesi bütün insanların eşitliği. Ancak kendi kaptan köşkü olan Güvenlik Konseyinde beş üye ötekilerden daha eşit! Her birinin veto hakkı var. Yani kurum üyesi 193 ülkenin 192'si bir şeyi istese, veto gücü olan tek ülke karşı çıktı mı nanay.
Üstelik bu yutturmaca piramidinin tepesine tüneyen "büyük" devlet adamları hak hukuk kavramlarının en ateşli savunucuları geçiniyor. Bizim akil şairimiz Ziya Paşa önceki yüzyılda alaya almıştı o lider tutumunu:
"Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat, bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde."
Biz bir süredir yeni bir "One minute!" itirazı ile Birleşmiş Milletler adlı Ezilmiş Milletler tersliğine karşı çıkmaktayız. Çabuk sonuç alınmasa bile girişime önayak olmak günümüz Türkiye'sine yakışır.
Son elli yılda Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu, Kürt sorunu falan derken uluslararası alanda hep savunmada kaldık. En iyi savunmanın saldırı olduğunu unutarak...
Dünya müseyyip ise de biz olmayalım.