Yarın Noel. İyi ki bir Hıristiyan ülkesinde değilim.
Oralarda bulunduğum zamanlarda 25 Aralık yaklaşırken içimde bir sıkıntı yoğunlaşır. Çünkü o ülkelerin insanları Noel geliyor diye bol bol sevgi lafı eder, sevgi temalı ilahiler söyler, kapılarına sevgi simgesi minik çelenkler asar, birbirlerini ne çok sevdiklerini göstermek için armağanlar alırlar. Bunalırım.
"Sevgi düşmanı mısın?" derseniz, hayır. Tam tersine, bilinçli sevginin engin evren boşluğunda insan hayatını yaşanmaya değer kılan en anlamlı nimet olduğuna inanırım. Ama, sevginin. Lafının değil.
İngilizce şarkılarda aşk anlamındaki "love", Fransızcalarda "l'amour" insana ööö dedirtecek kadar sık geçer. İçinde kalp anlamındaki "corazon" duyulmayan İspanyolca şarkı bulmak zordur. Öylece anlatılan karşı cinsten kişiye düşkünlüğü saf sevgi sayamıyorum. Zira içinde cinsellik var. Bir tür kullanım keyfidir.
Çekici kişiye babam da merak sarar. Kar çiselerken arabanızın camına umutsuzca bakarak mendil uzatan çocuğa, huzur evinde ziyaretçisiz kalmış aksi ihtiyara, inzivasında yalnızlık acısı çeken çirkin kadına şefkat duyabiliyor musunuz? Ailesinden utanan işsiz erkeğin omuzunu okşamak geliyor mu içinizden? İnsan sevgisi diye ona derim.
"Gelişmiş" sıfatlı ülkelerin muhabbet tamtamı enflasyonu ile insanları müşteri yığını saymaya dayalı düzenleri arasındaki karşıtlık daha belirginleşiyor Noel dönemlerinde. Bir yanda mutluluk ağaçları, parıltılı caddeler, süslü vitrinler... Öte yanda onlara bakarken alta düşmüşlük duygusuyla yutkunan çoğunluk... Ruhumu sıkan o uyumsuzluk işte.
Tesellim, temel gelişimin uygarlık yönünde olduğunu görmek. Sanki insanlık çocukluktan yetişkinliğe ilerleyiş yolunda ergenlik döneminden geçmekte.
Bunun somut örneğini en yakınımda izliyorum. Bir oğlum altı yaşındayken beş yaş büyük ağabeyi onu kıskanırdı; pek iyi değildi araları. Tatsızlıklar çıktıkça üzülürdüm. Şimdi, dört yıl sonra, ağabey küçüğü ve onun ikiz kardeşi kızı çok seviyor. Ben onları azarlayacak olsam avukatları kesiliyor hemen. İkizler de ağabeylerine âdeta tapıyorlar.
Sonu gelen yılın olaylarına göz gezdirirken en sevindirici bulduğum anı da ne, biliyor musunuz? Uzmanı olmadığım spor alanından bir görüntü ve bir ses: Olimpiyat yarışında birinciliğe koşan kızımızın hemen gerisinde ikinci gelen arkadaşının "Arkandayım abla" diye bağırışı. Sonra kucaklaşmaları.
Birinden koruma, ötekinden sevinç. Kim birinci, kim ikinci, konu değil. Saf sevgi...
Darısı bütün dünyanın başına.