İşte, ilan edilen gün geldi. Kıyamet kopmadı. Üzüldünüz mü?
Soruyu abes bulmayın. Şunu düşünün:
İnsanlar gece karanlığında soğuktan titreyerek otobüs beklerken her yaklaşan motor gürültüsünün otobüs sesi olduğuna inanarak umutlanırlar. Neden?
Otobüs gelmesini isterler de ondan. Ruhbilim kuralıdır: Kişi olmasını arzuladığı şeyin olacağına daha kolay inanır.
Peki, takvim söylentisini ciddiye alanlar istiyor muydu kıyamet kopmasını?
Evet. Hem korkuyor, hem de gönüllerinin bir köşesinde o beklentinin tadını çıkarıyorlardı. İnsan ruhunda felaketleri çekici bulabilen bir bölüm var. Afet filmleri hep iyi gişe yapar. Karamsarlık satan kâhinlere kulak veren kalabalıklar bulunur her zaman.
Sanırım bunun bilinçaltı nedenlerinden biri öylelerinin geleceklerine güvenmemeleri, kendilerine mutluluk vadetmeyen çevreden hoşnutsuzlukları. Dersine yeterince çalışmamış kimi öğrencilerin sınav öncesinde "Ah deprem olsa" demesi gibi, "Beni abat etmeyecekse batsın bu dünya" duygusu...
Kıyamet meraklılarının hevesi geçti gitti. Ama her alanda irili ufaklı felaket tutkunlarının karamsarlık tellallığı sürüyor. Bizim meslektaşların bir bölümü de ustası o uğraşın. En neşeli günümde onların sayfalarına bakar bakmaz gönlüm kararıyor.
Eskiler "Bir şeyi kırk kere söylersen olur" demişler. Toplumların üstüne kara bulut boca ederseniz nefesleri kesilir. Kafesleri daraltıldıkça saldırganlaşan laboratuar fareleri gibi, çıkmaza girdiğine inandırılan kesimler düşmanlaşır birbirine.
Dünyamızın gerçek mahşeri insanların kendi elleri ve dilleriyle yarattıkları umutsuzluk kargaşasıdır.