Kişiliğini kendi kafasında netleştirememiş bir adam düşünün.
Ne istediğini, nelere değer verdiğini, ne iş yapacağını bilemiyor. Mesleği, tutkusu, kendine saygısı yok. Kompleksli, kararsız, mutsuz.
Piyango biletine büyük ikramiye çıkınca eline geçen parayı kaprislere harcıyor, yosmalara yediriyor, kumar oynuyor. Aldığı lüks malları ölmüş eşek fiyatına sata sata borca batıyor sonunda. İntiharlık duruma düşüyor.
Bu acıklı kıssadan ne hisse alınır?
Şöyle özetleyebiliriz: "Adam olmadan zengin olmak çıkar yol değildir." Kemal Derviş'in de doğru bir sözünü ben yeni duydum: "Türkiye'nin temel sorunu ekonomik değil, kültüreldir." Ne demek kültür? Çoğu kişi onu geniş bilgi sahibi olmak, bol kitap okumak, sanattan anlamak gibi bir "incelmişlik" nimeti sanır. Gerçekte ise kültür bir toplumun değerler birikimidir.
O görgüyü sindirmiş topluluğun üyeleri bencilliği, asalaklığı, üçkâğıtçılığı kendilerine yediremez. Öyle yerlerde insanların çoğu birbirini ya da devleti dolandırmaya kalkmaz, sözler tutulur, ortaklıklar yürür, üretim aksamaz, yaratıcılık gelişir.
Bütün bunların yararı olur ekonomiye.
***
Kişiler için de, toplumlar için de somut kilit: Meslek. Yani herkesin belirli bir uğraşta ustalaşması, o işi iyi yapması, öylece kendine saygı duyup kişilik edinmesi. Birey başarılarının havuzda birikip toplu onur oluşturması. O onurun insan ilişkilerine güven katıp üretimi canlandırması.
Bir
"verimli döngü". Türkiye'de yazık ki tam o noktada tıkanıklık var. Her şeyden önce kavramlarda netlik gerekirken mesleğin tanımını bile yapamamışız.
Soyut ve genel laflarla bulandırıyoruz konuyu.
Sizin kızınızı isteyen delikanlıya işini sorduğunuzda
"Entelektüelim" dese gülmez misiniz? Ama birçok insanımız mesleğini
"Sanatçıyım" diye bildiriyor. Örgütlenmesi tamamlanmış ülkelerde
"Müzisyenim" yanıtı bile yeterli bulunmaz.
Sorarlar:
"Ne çalıyorsun?" Bizde besteci de, şarkıcı da, zurnacı da sanatçı.
***
Pazartesi günü Devlet Tiyatroları bütçesi görüşülecek. Bir belirsizlik ortamında kamikaze gibi görev sürdüren kurumun TOBAV adlı yardımlaşma derneği basın açıklamasında aktörlüğün hâlâ meslek tanımlamasının yapılmamış olmasından yakınıyor.
Yılda 150'ye yakın yapım üretildiğini, ayda 875 kez temsil verildiğini bildiriyor, fazla para alındığı iddialarına karşın yasalardaki çelişkiler yüzünden oyuncuların ve teknik kadronun 30 yıldır maaşlarına zam alamadığını belirtiyorlar.
Derneğin genel başkanı Tamer Levent'le konuştum.
"Osmanlı mevzuatına göre aktörlerin tanıklığı makbul değildi," dedi.
"Zihniyetin kalıntısı sürüyor hâlâ."
Tiyatronun toplum aynası olduğunu söyler dururuz. Öbür gün göreceğiz bakalım, kültürümüzün Meclis'teki görüntüsü ne durumda?
İçindekiler işlerini iyi yapıyorlar mı?