Anlamsızca uzatılan laftan bunalmaz mısınız? Hele gerçekleri netleştirecek yerde bulandırarak sürdürülen tartışmalar hiç çekilmez oluyor. Son örnek gitgide kızışan tiyatro kavgamız.
İnsanlara birbirlerini anlatarak yakınlaşma sağlayan bir sanat dalıdır o. Konuşmayıp sövüşme huyumuz yüzünden panzehiri zehre dönüştürmekteyiz.
Nerede ne yanlış yapıldıysa yapıldı, ne olduysa oldu. Ama ortada yüz yıllık bir maddi manevi birikim var. Şimdi akıl yolunu bulup onu değerlendirmemiz gerek. Bu da çözüm geliştirerek başarılır, hakaret yarışlarıyla ortam gererek değil.
Bereket versin bugünlerde umut verici sıcaklıklara tanık olmaktayım. Kültür Üniversitesinde Uluslararası Cüneyt Gökçer Festivali sona erdi. Dünyanın dört yanından gelen gençler profesyonelleri imrendirecek ustalıkla empati üretti. Türk Eğitim Vakfının özenli fidanlığı TEVİTÖL'ün Tiyatro Kulübü de yıl sonu temsilleriyle liselilerin üniversitelilerden geri kalmadığını kanıtlamakta yine.
Nedret Güvenç ise her oyuncunun bir kıskançlık ve hırçınlık iblisi olması gerekmediğini kanıtlayan "melek-sima" kanıttır. Pazartesi Beşiktaş Belediyesinin onu onurlandırma gecesinde sevenleri kucaklaşırken tiyatromuzu yaşatacak iç denge ve canlılığın bir başka işaretini verdiler.
Yalnız, gazete haberlerinde Nedret Güvenç'ten "sanatımızın bir çınarı" diye söz edilmesini yadırgayan bir okur soruyor: "Onun gibi zarif insana çınar denir mi?"
Ben sorunun yanıtını düşünürken Sinop Sanat Tiyatrosunun dinamosu Erhan Kaya'nın mesajını okudum. Oradaki yıllık festival de İran, Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Ermenistan ve Azerbaycan'dan katılımlarla gümbür gümbür. Ve efendim, broşüründen bir cümle:
"Bu yıl festival Yaşayan Çınarlara Saygı çerçevesinde gazeteciyazar Refik Erduran'a ithaf edilmiştir."
Rastlantıya bakın, benim "Baban çınar oldu" sözüme karşılık küçük oğlum ağaçlar üstüne yazdığı okul ödevindeki ansiklopedi alıntısını gösterdi:
"Çınar: Akarsu boylarında, yol kenarlarında yetişen ve yaşlandıkça kabukları dökülen ulu ağaç."
"Ulan, babana kabukların dökülüyor diye mi dokunduruyorsun?" deyince devamını gösterip kurtardı durumu:
"Görkemli gövdesi, uzun ömürlü oluşuyla yaygın bir benzetme öğesidir. Divan şiirinde ince uzun boyu dolayısıyla servi sevgiliye, âşık da çınara benzetilir. Dallarının dua eden bir insanın kolları gibi göğe doğru açıldığı kabul edilir."
Orasını okuyunca düşünceye daldım.
Ben çınar mınar değilim ama, bırakın tiyatroyu, toplumumuzun her alanında ne gerçek çınarlar var! Bilimde, eğitimde, hukukta, tıpta, diplomaside, tasavvufta, -evet, hatta- girişimcilikte, işte, sanayide... Uzun ömürleri boyunca uğraşlarına nasıl emek akıtmış, nasıl kök salmışlar...
Kavgalarımızı gerçek çıkar çatışmalarıyla sınırlasak da, birbirimizi boşuna budamasak... Kültürümüzün akarsu boylarında daha ne ulu ağaçlar yetişir, göğe açılan kolları nasıl yapraklanır!
Tırmalanmazsa, hiçbir yerleri dökülmeden...