Çok şey üst üste geldi. Konu kalabalığında karşıt kavramların da dolanıp kafaları büsbütün karıştırması olası.
Dün Nâzım'ın yüz onuncu doğum günüydü. Sevenleri sergiler, paneller, galalar, türkülerle kutladılar. Ne güzel!
Nâzım Vakfı'nın dinamosu Kıymet Coşkun dostum şairin son değdiği vatan zemini Tarabya Oteli önündeki buluşmada bulunmamı istedi. Görevdi belki. Ama tekrarlanan "kişisel boy gösterme" çabalarından tedirginlik duyduğum, ayrıca tam o saatte Türk tiyatrosunu dünyaya tanıtmaya çalışan bir Avrupa heyetiyle ilgilenmek zorunda olduğum için özür diledim.
Rahmetlinin ruhunun da tercihimi onaylayacağını düşünüyorum. (İnanması güç ama son yıllarında tiyatroya şiirden çok önem veriyordu.)
Dahası ve açıkçası, şairi sevenlerin yanı sıra tepe tepe kullananlar da az değil. Onun tanısa haklarında zehir gibi hiciv şiiri yazacağı kişilerin törensel ve "sanatsal" bahanelerle Nâzım yandaşı rolüne çıktıklarını görmek hoş olmuyor.
***
Lefter en ünlü golünü yenilmez sanılan Macar milli takımına karşı "
mucize" zaferimizi yaşadığımız maçta atmıştı. En akılcı, içten, dengeli ve yürekli solcularımızdan Mehmet Ali Aybar ile gizli gizli buluşarak devrim katkısı sağladığıma inandığım yıllardı.
Kaderin cilvesi denilen türden rastlantı: O maçta bir de baktım arkamdaki sırada Mehmet Ali Ağabey oturuyor. Düşünün, Macar takımı "
komünist", bizim o dönemdeki düzenimiz düpedüz faşist, Lefter de Rum. Ama golünü atınca Aybar ayakta. Çocuk gibi zıplayarak "
Yaşşaaa!" diye haykırmakta.
Unutamadığım bir ses ve görüntü: Ne ideolojik, ne etnik, ne başka türlü ayrım akla geliyor. Yalnız açık, yalın, müthiş bir memleket sevgisi. Nâzım'ınki gibi.
***
Ve de Denktaş'ınki gibi.
Tanışmamız çok uzun yıllar önce Londra'daki bir otel odasında olmuştu. Yabancıların haksızlıklarıyla boğuşmasını gazeteci sıfatıyla, ama her şeyden önce öfkeli bir Türk vatandaşı psikolojisiyle izlerken zekâsına, hukuk bilgisine, yiğitçe sebatına hayran kalmıştım. Sonra, Kıbrıs'ta geçirdiğim yıllarda yöneticiliğini yakından izleme fırsatını buldum. Azmi daha da bilenmişti.
Evet, son dönemde sebatı inada vardırdı, çözüme direnişte ölçüyü kaçırarak Türkiye'ye uluslararası alanda zorluk oluşturdu.
Ama bu başka, Denktaş'ı sağcı bir uzlaşmazlık fanatiği saymak başka. Özel yaşantısında hiç kavgacı değildi. Şimdi tutuklu olduğu ve düşene vurulamayacağı için adını vermeyeceğim, ilerici geçinen bir üçkâğıtçı eski gazetemde Denktaş'a eski eser kaçakçısı diye hakaret etmiş, benim de onun yardakçısı olduğumu yazmıştı. "
Dava açalım mı?" diye sordum rahmetliye. Cumhurbaşkanlığı antetli mektubunda cevap verdi:
"
O bir zavallıdır. Sizin de, benim de kim olduğumuzu herkes bilir. Ciddiye alıp uzatmayın, dava açmayın."
"
Uzlaşmaz" Denktaş'ın kişisel hoşgörüsü de kayda geçsin.