Yerli televizyona burun kıvırmak aydın töresi ya, izninizle ben kural dışına çıkacağım. Hoşnutum ekranlarımızdan.
Vakit bulabildikçe bakıyor, baktıkça keyifleniyorum.
Bir kere, görüntü estetiğiyle zekâyı birleştiren cins-i latife bayılırım. Hemen bütün kanallarımızda haberleri cin gibi afetler sunmakta. (Örneğin BBC'deki durumla kıyaslıyorum da... Neyse, söylemeyeyim.
Ayıptır.) Yalnız haber değil, yorum ve sohbet programı sunanlarımız da öyle. Kimileri Batı ülkelerinde görev yapsalar parayı koyacak yer bulamazlar.
Genç, bekâr ve zengin olsaydım Balçiçek Pamir'in peşine düşer, onun için kanal bile kurardım.
Ama televizyonculuktaki gelişmemizden hoşnutluğumun daha ciddi nedeni uluslararası ağırlığımıza sağladığı "yumuşak güç" katkısı. Vakit bulma şansım bol dizi seyrine yetmiyor. Başarılı tanıtma kampanyasına tav olup Son'un ilk bölümünü izlerken, milletçe Dallas tiryakisi kesildiğimiz yılları hatırladım. Senaryosu, rejisi, oyunculuğu, teknik düzeyi, aksesuarlarına varana dek her şeyiyle bizimki ondan hiç geri kalmıyordu. Üstündü yer yer.
Düşündüm: Orta Doğu'da, Orta Asya'da, Balkanlar'da, Kuzey Afrika'da milyonlarca kişi de seyredecek bunu. Kim bilir günümüz Türkiye'sine nasıl imrenecekler!
***
Televizyonu kültürün, sanatın, özellikle tiyatronun katili gibi görenlerimiz var.
Katılmıyorum. Harcıâlem şeyler yaygınlaştıkça "
rafine" nimetlerin meraklısı azalmaz.
Hamsi bollaşınca lüfer satılmıyor mu?
"
Efendim, eskiden tiyatroya rağbet vardı. Köşe yazarları oyunları görür, duyururlardı. Şimdi aldıran yok."
O da yanlış. Değecek şey yapın da, bakın duyulmuyor mu? Hıncal Uluç yarımşar sayfalık iki yazıyla Kenan Işık ürünü yeni Antigone temsillerinin müjdesini verdi. Hem de en ünlü Londra eleştirmenini kıskandıracak kadar özlü, doğru, net bilgilerle okura heyecan aktararak...
Ve salonun dopdolu olduğunu duyurarak...
Bugün ITI-UNESCO Uluslararası Merkezi'nın düzenlemesiyle Paris ve Roma'dan gelecek bir sanatçı, akademisyen ve organizatörler heyetini karşılayacağım.
Bizim ulusal merkezimizle işbirliği yaparak geleneksel ve çağdaş Türk tiyatrosunu inceleyecek, yaz boyunca atölye çalışmalarında, okul ve üniversite toplantılarında, seminerlerde, bir ortak prodüksiyon hazırlığında Türk sanat insanlarıyla haşir neşir olacak, birçoğunu Avrupa'ya davet edecekler. Amaç: bilgi, esin ve "
elektrik" değiş tokuşu.
"
Tiyatromuz öldü" diye tutturanlarımız bilmem buna ne der?
***
Fetih filmine kızan Yunanlıların "
Türkler bundan sonra bize İzmir'in felaketini bile izlettirir" buyurması Atatürk'ün bir İngiliz'e cevabını hatırlattı bana.
Hani, Pera Palas'ta kendisine ters ters bakan adamın Çanakkale'de vurulmuş babasını düşündüğünü öğrenince yaverine "
Git sor bakalım" demiş, "
Çanakkale'de ne arıyormuş pederi?"