Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Azatlık mazatlık

Gazeteci dediğin kara cahil olmaz, değil mi? Olmaz elbette. Hele batılı gazeteci? Hiç cahil olamaz. Yani, Batı bu dünyanın en eğitimli bölümü sayıldığına göre...
Anlaşılan o canip karşısındaki kompleksimizden büsbütün kurtulamamışım ki, kimi batılı meslektaşın zifirî cehaletini gördükçe keyifle sırıtmak geliyor içimden.
Geçen gün Türkiye ve Hollanda Dışişleri Bakanlarının başkentimizdeki ortak basın toplantısında konuğumuzun vatandaşı bir gazeteci bizim bakana sorduğu soruya şöyle başladı:
"Siz totaliter bir partiden gelen biri olarak..."
Adamcağız yabancı ülkede üst kademe teması izlemekle görevlendirilecek duruma gelmiş ama, kendi uygarlığının dilinden ve kavramlarından habersiz.
Bir kere, totaliter parti olmaz; totaliter düzen olur. "Siz totaliter düzen yanlısı bir partiden geliyorsunuz" demek istedi herhalde. Asıl muradı ise bugün ülkemizde diktatörlük bulunduğunu ileri sürmek.

***
Siyasal zorbalık bakımından Batı'nın örnek dolu tarihi, çeşitlilik kültürü ve dil zenginliği vardır. "Tiran" Yunanistan, "diktatör" Roma, "despot" Bizans mirasıdır.
Daha yakın geçmişin Avrupa'sında tek başına ve hoyratça saltanat süren kişilere "otoriter" ya da "otokrat" gibi sözcükler yakıştırıldı. "Totaliter" ise Yirminci Yüzyıl icadıdır. Başlangıçta yalnız üç ülkedeki rejimi anlatmak için kullanıldı: Hitler Almanya'sı, Mussolini İtalya'sı, Stalin Rusya'sı.
Aynı sıfatı günümüz Türkiye'sine uygun bulan meslektaşın ne kadar yanıldığını anlaması için hayal gücünden azıcık yararlanması yeter. O üç ülkeden birinde bir devlet büyüğüne "Siz ki bir zorbalık düzeninin adamısınız" diye başlayan bir soru sorsaydı, ne gelirdi başına?
Sorduğu son soru olurdu.
***
Böyle konuları somutlaştıran bir dramın yavaş yavaş sinir savaşına dönüşerek sürüp gitmesini izlemekteyiz Kahire'nin Azatlık meydanında. Yorumlar hep Mübarek üstüne. İnat ediyormuş ama köşeye sıkışmış. Halk iradesine boyun eğecekmiş çok geçmeden.
O meydanı gece gündüz doldurup umutla bekleşen insanlara bakarken yüreğim sızlıyor. Hiç düşünmüyorlar müthiş bir hayal kırıklığının eşiğinde olabileceklerini.
Gerçek devrimciler son tahlilde iktidarın namlu ucundan çıktığını bilirler. Mısır'da namlu 59 yıldır ülkeyi yöneten ve kaymağını yiyen askerlerin elinde.
Dava Mübarek ne yapacak konusu değil. O adam zorba ama aptal sayılmaz. Kişisel saltanatını sürdüremeyeceğinin farkında. Eminim, hengâmeden kazasız belasız paçasını sıyırabilse, hemen bir dünya cennetine kapağı atıp Karun çaplı servetinin tadını çıkarmayı ister.
Ama ünlü fıkrada "Hırsız beni bırakmıyor" diyen oğlanın durumunda. Çünkü dava dünyadaki, bölgedeki ve ülkesindeki soygun düzeninin nasıl korunacağı sorunu.
Mübarek büyük satrancın piyonu değilse de atı. (Oyun parçaları arasında deve bulunsaydı o yakışırdı.)
Asıl köşeye sıkışan kişi ise Obama. Değişiklik, adalet, özgürlük mözgürlük sloganlarıyla seçildi. Gelgelelim gerçekte onun ülkesinde iktidar statüko ejderi, finans ve medya egemeni, İsrail hamisi dolar imparatorluklarının kasalarından çıkar. Bir yanda onların hesapları, öte yanda Mısır ahalisinin beklentileri. Başkan arada bocalıyor.
Sırtı dünyadaki ve bölgedeki kurulu düzene dayalı Kahire generalleri Mübarek'i gözden çıkardılar ama iktidarı bırakmazlar kolay kolay. İş uzarsa "ekonominin ve vatanın selametini koruma uğruna" sıkıyönetim ilan edebilir, "icabında" kan döküp baskı tezgâhları kurmaktan da çekinmezler.
Azatlık meydanındaki insanlar için kaygılıyım.
***
Defne olayı üstüne günlerdir kıyamet koparılırken o konuda niçin suskun kaldığımı soran sayın okura not:
Yazı günlerim sayılı ve gündemde çok daha önemli sorunlar var. Ayrıca, kimi durumlarda suskunluğun en doğru söz olabileceğini hatırlayın lütfen.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA