Tuncel'e ne derim?
Göğsüm sıkışarak bunu düşünüyorum. Aslında saçma soru bir bakıma. Çünkü onunla konuşmam olanaksız. Çünkü Tuncel ölü.
O sözcük de yanlış ve yersiz. Tarihimize, geleneklerimize, dilimize saygım varsa şehit demem gerekir. Üçüncü eşimin ağabeyi komando yüzbaşı Tuncel Güngör 37 yıldır Girne ile Lefkoşa arasındaki bir yamaçta yatıyor.
Hiç karşılaşmamıştık ama, kısa ömründe yaşantısını paylaşmış aile üyeleriyle ve son günlerindeki silah arkadaşlarıyla konuşa konuşa çok yakından tanıdım onu. Yüzünü görmüşlüğüm de var. Harekâtın yıldönümlerinde ekranlarda gösterilir: cipte, miğferinin altındaki başı sarılı, gülümseyen yakışıklı delikanlı.
En iyi bilinen özelliği yardımseverlikmiş.
Çocukken babasız kalınca el emeğiyle çalışarak, sonra didine didine subay olunca aylığıyla ailesini geçindirmiş. Emrindeki erlere de ağabey gibi davranırmış.
Kıbrıs'ta soydaşlarımızı öldüren faşist itler meşru hükümeti silahla devirince harekâtımıza seve seve katılmış Tuncel. Paraşütle atladığı ada toprağındaki ilk çarpışmalarda başından yaralanmış. Komutanının bakım için anavatana gönderilme önerisini "Birliğimi bırakamam" diye geri çevirmiş, ekranda görülen ciple göreve dönmüş yarasının kanı durmadan.
O gün bir vadiden yaklaşan zırhlı araç konvoyunun önünü kesmişler. Sarılıp yoğun ateş içinde kalan Rumların teslim olduğunu fark etmeyen bizimkilere sesini duyurmak için Tuncel ayağa kalkmış, kollarını sallayarak "Ateş kes, ateş kes!" diye bağırmış. Ve bir Rum askerinin tek kurşunuyla vurulmuş göğsünden. Yıllar sonra o "düşmanlardan" bile "Çok yazık oldu" diyenler çıkmış.
Adı Lefkoşa yakınlarında bir köye verildi. Şimdi ruhuyla konuşabilsem de, "Boşuna mı öldüm?" diye sorsa ben ne derim, onu düşünüyorum.
***
Falkland adaları İngiltere'den binlerce mil uzakta. İngilizler Arjantinlileri kovalayıp oraları 1833'te kaptılar; bölgede yüzyıllarca sürmüş varlıkları yok. Ada topraklarında soydaşları Arjantin zulmü de görmemiş.
Uluslararası anlaşmalarla meşru düzeni korumak için müdahale hakkı falan da tanınmamış onlara.
Öyleyken günümüzde Arjantin
"Falkland benim" deyince İngiltere okyanus ötesinden donanma ve asker gönderip oraları düpedüz işgal etti. Dünya karşı çıkmadı. Amerika alkışladı. Kıbrıs'ın güneyinden ve kuzeyinden bir itiraz sesi duyduğumu da hatırlamıyorum.
Ama şimdi KKTC vatandaşlarından bir bölümü güneydekilerin
"Adada Türk askeri bulundurulması işgaldir" tezine katılıyor, top atımlık uzaklıktaki imparatorluk vârisi Türkiye'nin orada herhangi bir tarihsel hakkı ya da stratejik çıkarı bulunmadığını ileri sürüyor, hatta soydaşlarına
"Defol" diyebiliyorlar.
Öylelerine pek sevdikleri eski sömürgeci efendilerinin diliyle seslenmek vacip oldu:
One minute!
***
Onura ilişkin konularla para pul içeren durumların kesişmesi hoş değildir. Sizi iyileştirdiği için kendisine saygı ve şükranla baktığınız bir hekimin eline ücretini uzatırken tedirginlik duyarsınız.
Aramızda iftiharla anılan güzel bağlar bulunan Kıbrıslı kardeşlerimize karşı kimi Türkiye vatandaşlarının çirkin davranışlar sergilemiş bulundukları doğrudur.
"Sizi kurtaranları kazıklıyorsunuz" diyen olmuştur.
Oraya üçkâğıt, kumar, uyuşturucu terslikleri taşınmıştır. Ama bunlar kişisel ayıplardır.
İlişkilere avanta konularının bayağılığını toplumsal düzeyde katanlar ise daha iyi kazanç için güneyde aşağılanmayı göze alanlar, Avrupa üyeliği uğruna Türkiye'ye düşman kesilenler,
"Bize kaç para verildi ki" nankörlüğünden utanmayanlardır.
İlle konuşulacaksa, gazeteci tanıklığı adına kayda geçireyim gözümle gördüklerimi. Girne'de evlere tamire gelen elektrikçi birkaç ayda yepyeni lüks araba, çarşıdaki küçük esnaf saray yavrusu villa sahibi oldu. Orta yaşlı bir Kıbrıslı dostumun devlet emekliliğinden her ay eline geçen para benim bu yaşta haldır haldır okuyup yazarak kazandığımdan fazla.
Ama oraya giden vergilerim helal olsun. Adada ve ülkemde soydaşlarımın efendice davranmaları şartıyla...
Elverir ki Tuncel'i düşündükçe utanmayayım.