Bugünlerde küçük oğlumun en büyük eğlencesi ağabeyine saldırmak. Alt alta, üst üste boğuşup duruyorlar. Gürültü dayanılmaz olunca anneleri "Azmayın!" diye bağırıyor.
Benim keyfim de kelimelerle uğraşmak olduğundan, Türk Dil Kurumu'nun azmaktan ne anladığını merak edip sözlüğe baktım. Pek çok tanımı arasında olumlu ve olumsuz durumlara ilişkin örnekler var.
Azan bitkinin çok büyümesi iyi, azan yaranın tehlikeli duruma gelmesi, azan çamaşırın artık ağartılamayacak kadar kirlenmesi, kırkından sonra azanı teneşirin paklaması kötü durumlar.
Yani tüm azgınlıkları aynı kefeye koymamak, türleri arasındaki farkları gözetmek gerek.
***
Dünkü perşembe günü öğleden sonra bunları yazarken gözüm ekranda; azan dünyamızda baş değil beyin döndürücü hızla gelişen olayları izliyorum.
Mısır'daki meydan savaşları Yemen'e sıçramış; insanlar gırtlak gırtlağa. Ankara'da da sokak cenkleri var. Al Jazeera kanalı
"Türk başkentinde işçiler polisle çarpışıyor" diye altyazı geçmekte. Başka ülkelerde de, başka dövüşler...
Kavgaların ortak konusu özgürlük. Herkes kendi anlayışına göre özgürlük istiyor; vermeyen olursa hır çıkıyor. Ve düşünmek gerekiyor bu durumda:
Nedir özgürlük? Aranma çabası ne zaman yararlı, ne zaman zararlı azgınlığa dönüşür?
***
İnsanoğlu eziyetsiz elde ettiği nimetleri normal sanmaya yatkındır. Zengin çocukları şoförlü arabayla okula gidip gelmeyi doğal kolaylık sayarlar. Baskısız toplumlarda diledikleri gibi yaşayan kişiler de özgürlüğün anormal bir durum olduğunun farkında değildirler.
Evet, anormal. İnsanlığın gelişmesinin milyonda birlik bölümünde ortaya çıkmış yepyeni bir icattır özgürlük. Demokratik yollardan elde edilebileceği ise günümüzdeki bağımsız düşüncenin kurucuları sayılan kahramanlar tarafından bile kabul görmemiş bir tezdir.
Makyavelli
"Cumhuriyetler tek kişinin egemen olduğu düzenlerle kurulmalı" diyordu. Fransız ihtilalinin hızlı devrimcisi Robespierre ve Rus komünizm denemesinin lideri Lenin amaçladıkları düzeni ancak diktatörlükle kurabileceklerine inanmışlardı.
Konunun akılları karıştırmasına, mantıklı ölçülerin tutturulmasında güçlük çekilmesine şaşılmaz.
***
Şimdi Mısır'daki görüntülerle bizdekiler arasında benzerlik yok değil: itişilip kakışılıyor. (Biz ne de olsa teknolojide biraz daha ileride bulunduğumuz için sokak maçlarımıza tazyikli su ve biber gazı karışmakta. Deve görülmedi.)
Azma belirtilerinin gerisindeki durumlar ise bambaşka. Türkiye'de ne halk çoğunluğuna ters düşmüş otuz yıllık zorbalık rejimi var, ne serbest seçim yapılmayacağı kuşkusu. Tersine, muhalefet partileri
"Dört buçuk ay sonra seçmenler bizi iktidara getirecek" demekteler.
Öyleyken müthiş baskılardan yakınan politikacılarımız ve onlara hak (gaz?) veren yorumcularımız var. İktidar tayfası üstüne köpek yese kuduracak şeyler yazdıktan ve söyledikten sonra
"Özgürlük yok" diye kükrüyor kimileri.
Bunun zararsız bir azma türü olduğu ve özgürlük uğruna mesele yapılmaması gerektiği düşünülebilir. Ancak, 12 Haziran yaklaştıkça artacak gerginliğin etkisiyle abartma tırmanmaya yol açar da atışmaların çatışmalara dönmesi yaygınlaşırsa işin tadı kaçar iyice. Ortalığa develer değilse de panzerlerin çıkması çoğalır. Bölgenin uygarlık lideri Türkiye'ye yakışmaz.
Ölçülere dikkat biraz! Bitkilerimiz ve bütün nimetlerimiz azarcasına büyüsün de, kirli çamaşırlarımız ve toplumsal yaralarımız azmasın.