İnsanlığın geçmişi hayvanlıktan sıyrılma çabasının hikâyesidir.
Ama öyle deyince başka canlılara haksızlık etmiş olmamak için bir başka gerçeği de dile getirmek gerek.
Nedir "hayvanlık" sözcüğünün aklımıza getirdiği özellikler?
Kabalık, yırtıcılık, yalnız çıkarını kollayarak yaşamak. Bunlar söz konusu yaratık kendini ya da yavrusunu koruyacağı, bir de açlığını gidereceği zaman açığa çıkar.
İnsanda ise bambaşka bir özellik var: bilinç. Yani davranışlarını düşünerek yönlendirme gücü.
Hiçbir kedi fare yemeye "karar vermez". Acıkınca dolaşır, fare görürse saldırır.
Katil insan ise -İzmir'deki gibi- parası için birilerini vurmaya niyetlenince bir yerden tabanca çalıyor, sonra silahçıya uğrayıp bakımını yaptırıyor.
Ani öfkeyi dizginleyemeyip adam öldürenlerin yaptığını beğenmem ama anlayabilirim.
Kimseyi öldürmemiş, suçları da kanıtlanmamış üç delikanlıyı iple boğma kararını düşüne taşına veren yargıç kılıklı katillerin, o kararı parlamentoya onaylatmak için düşüne taşına hazırladığı konuşmayı kürsüde okuyanların, düşüne taşına hukuk canilerini bir de milletvekili seçtirenlerin tutumuna ise akıl erdiremiyorum.
Huzur uğruna bağışlayıcı olmak, geleceği düşünerek geçmişin ayıplarını unutmaya çalışmak gerekir. Ama bunun şartı o ayıpların tazelenmemesi, kapanacak yaraların kaşınmamasıdır.
Üç Fidan Anıtı'na boya ve kesici aletlerle saldırılması Deniz Gezmiş ile iki arkadaşını yeniden asmaya kalkmak gibi bir barbarlıktır. Başbuğ Türkeş'in Nâzım Hikmet'ten dizeler okuyarak aklı başında vatandaşlarımızı "İnsanlaşmamız hızlanıyor" diye sevindirmesinden yıllar sonra onun partisinden bir il başkanının "Terör suçundan hüküm giymişlerin heykellerini dikmek bölünme yaratır" demesi ise hepimizi kederle gülümsetecek bir geriye dönüştür.
Çünkü en acıklı bölünme insanlaşmanın yandaşlarıyla karşıtları arasındadır.