En zararlı sözlerimizden biri:
"Hayır'da hayır vardır!" Kimi zaman vardır elbette. Biri sizden rüşvet istiyor ya da birlikte soygun yapmanızı öneriyorsa, hayır demeniz doğrudur. Ama bir hasta için kan vermeniz istenince de reddetmeniz hayırlı mı olur?
Her zaman hayır yoktur da, caka vardır hayır demekte. Bir şeylere karşı çıkmanın "aydın" ve "ilerici" olmaya yakıştığı duygusu yaygındır. Zaman zaman toplum çıkarına ters düşse ve gericiliğin ta kendisi olsa da...
***
Aydın dediğin, ilerici dediğin, Uğur Mumcu'nun
"Görüş sahibi olmadan bilgi sahibi olunmalı" sözüne uyar. Tavır takınmadan önce somut durumu inceler, ona göre karar verir.
Dünyada da, ülkemizde de
"nükleere karşı çıkmak" soyut bir çevrecilik ilkesi oldu kimi çevrelerde. Çernobil kazasının yıldönümünde rüzgâr ve güneş enerjisinin tercih edilmesini isteyen binlerce vatandaşımız nükleere yönelik politikaları protesto amacıyla Kadıköy'de miting yapıp
"Karadeniz uşağı affetmez" türünden pankartlar taşıdılar.
İşin tuhafı, bu
"ilerici" akımın başlıca kaynağı nükleer teknolojinin öncü geliştiricisi Amerika. Orada da
"Çernobil faciaları istemiyoruz" diye kıyamet koparanlar var. Somut gerçekler ise şöyle:
Çeyrek yüzyıl önceki Çernobil kazası o zaman Ruslar oradaki reaktörü
"koruyucu kap" içine almadan yaptıkları için oldu. O teknoloji artık kullanılmıyor.
Bugün Amerika'da toplam enerjinin yarıdan fazlası kömürden elde ediliyor. Kömür madenlerinde en ileri teknikle güvenlik önlemleri alındığı halde yaşanan kazalarda sık sık pek çok insan ölmekte. Oralarda çalışmanın yol açtığı kaçınılmaz hastalıklardan ölenler ise daha da çok.
Amerika'da toplam enerjinin beşte birinin kaynağı nükleer. O teknoloji 55 yıldır kullanılmakta. Aynı süre içinde o yüzden ölen ya da hastalanan insan sayısı sıfır. Çevrecilik açısından çok daha temiz, ekonomik açıdan çok daha ucuz bir enerji kaynağı.
***
Fransa'da enerjinin beşte dördü nükleerden. Ne kaza maza olduğu var, ne çevre faciası yaşandığı.
Çin bütün bu gerçekleri hesaba katarak haldır haldır ağırlığı nükleere vermekte. Üç ayda bir reaktör yapımı başlatıyorlar.
Başka enerji kaynaklarına gelince... İlk bakışta hoş görünüyorlar ama maalesef gerçekler farklı.
Rüzgârdan yararlanmak çok
"yer alıyor".
Amerika'da Obama enerjinin yüzde yirmisinin o kaynaktan elde edilmesine çalışacağını açıkladı. Sonra hesaplar yapılınca şu görüldü:
O amaca ulaşmak için her biri 40 katlı bina yüksekliğinde 186 bin rüzgâr değirmeni yapmak şart. İçine onların dikileceği arazinin boyutları ise bir eyalet büyüklüğünde.
Ayrıca, çevreciler ve yaban yaşam aşıklarının dikkatine bir küçük parantez:
Amerikan Kuşsever Dernekleri Birliği'nin açıklamasına göre, o ülkede bugün mevcut 25 bin rüzgâr değirmeni her yıl 75 bin ile 275 bin arasında kuş öldürüyor. Değirmen sayısı 186 bine çıkarsa yaşanacak kuş kırımını düşünün!
Güneş enerjisi mi? Bugünkü teknoloji ile maalesef bir fantezi. Kaplayacağı yer rüzgâr değirmenlerinin gerektirdiğinden geniş. Şimdilik Amerika'daki enerjinin binde biri o kaynaktan.
Durum böyleyken oradaki iyi niyetli idealistlerin bir bölümü somut gerçekleri incelemeye azıcık enerji harcamadan
"İstemezük" mitingleriyle körü körüne karşı çıkmaktalar nükleere. Vaktiyle zencilere düzgün gramer öğretilmesine
"burjuva ayrıcalığı" diye karşı çıktıkları gibi.
Elbette nükleer çözümün de kendimize göre ince hesap gerektiren özellikleri ve sakıncaları vardır. Hepsi araştırılmalı, incelenmeli, öyle karar verilmeli.
Ama, İNCELENEREK!
Farkına varmadan Amerika'dan kopya çekilerek değil.