Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

U dönüşüm

İnsanın değişiklik geçirmesi bizim en tartışmalı ve netameli konularımızdan biridir. "Değiştim" diyenimiz oldu mu, hemen yığınla soru gelir gündeme:
Değişiklik gerçek mi, numara mı? Takiye ise, gerisindeki hesap ne? Gerçek ise, niçin olmuş?
Şaşırma mı, yozlaşma mı, bunama mı?
Hepsini göze alarak size bir itirafta bulunacağım: son 12 yıl içinde ben bir konuda 180 derecelik değişiklik geçirdim. Nereden nereye geldiğimi anlatmak için, utanarak hatırladığım bir sözümü açıklayayım önce.
Bosna savaşının en iğrenç vahşet günleri. Saraybosna çevresinde tepeleri tutmuş Sırp topçusu sokaklardaki sivillerle kedi-fare oyunu oynuyor; kadın, çocuk, yaşlı demeden parçalıyor insanları. Ergenlik çağındaki oğlancıklar hendeklere yatırılıp sırayla enselerinden kurşunlanıyor. Devlet emriyle ırzına geçilen genç kızlar kendilerini ağaç dallarına asıyor.
Öfkeden gözüm dönmüş. Yaşıma başıma bakmadan Bosna'ya gidip özel gönüllü birliği Kara Kuğular'a başvurmuş, mucize kabilinden kabul edilmişim. Ama bana konuk muamelesi yapıyor, belalı çatışmalara karıştırmamak istiyorlar. Bir baskına ille katılmak için tartıştığım genç komutan Sead soruyor:
"Niçin bu kadar istiyorsun dövüşe girmeyi?"
İşte ona verdiğim ayıplanası -çok ayıplanası!- yanıt:
"Sırp öldürmek istiyorum."

***

Pazar sabahının SABAH'ında sayfalar Türk Dışişleri'nin barışçılık başarısına ilişkin haberler ve görüntülerle dolu:
Boşnaklarla Sırpların dargınlığını resmen sona erdiriyoruz. Gülümseyen Cumhurbaşkanımız onların başkanlarına el sıkıştırıyor. Sırp parlamentosunun Srebrenika katliamı konusunda özür dilemesi de sağlanmış.
Düşünüyorum. Şu olay 12 yıl önce yaşansaydı, ben bu yazıyı yazarken ne derdim? Sinir içinde şöyle bir şeyler karalardım herhalde:
"Katille maktulü barıştırmak da neymiş! Srebrenika'da 7 binden fazla delikanlının tavuk boğazlar gibi serinkanlılıkla öldürülmesi pardon demekle geçiştirilecek bir kabahat midir?"
Ama şimdi gazetedeki tablo karşısında ben de iftiharla gülümsüyorum. Nedenini kafamda araştırırken Hıristiyanlığın en güzel sözü geliyor aklıma:
"Blessed are the peacemakers." ("Barış yapanlar mübarektir.")
Hayırdır inşallah! Hıristiyan mı olmaktayım?

***

Ruhumdaki reformun tek belirtisi o değil. Meclis alt komisyonunda silah alımının kolaylaştırılması kararı 12 yıl önce sevindirirdi beni. Hızlı avcıydım. Silahsızlandırma girişimlerini uluslardaki direniş enerjisini köreltecek tehlikeli adımlar sayıyordum. Şimdi Yavuz Donat'a yüzde yüz katılıyor, o karara silah tacirlerinin kopardığı vahim bir ödün diye kızıyorum.
Peki, ne oldu? Gönlüme gökten nur mu indi? Yoksa testosteronum azaldı da "erkeklik" şevkimin hızı mı kesildi?
Görebildiğim belirgin neden babalık etkisi. Bu konularda da soyut ile somutun kafaya dank etmesi.
Elli yıl önce de baba olmuş ama kavak yelleri yüzünden oğluma hiç vakit ayıramamıştım. O dönemde benim için bebek zırladıkça kulak tırmalayan bir sorun kaynağıydı. Son 12 yıl içinde ise insan yaratmaya nasıl maddi manevi emek verildiğini yakından izleme fırsatını buldum. Yetiştirildikten sonra o insanın ölüsünü toprağa gömmek ne demektir? Acısını beynime batan bir diken gibi hissedebilir oldum.
Sırplar da, Ermeniler de, Güney Kıbrıslılar da, PKK'lılar da ana baba evladı. Onların bize düşman olanlarının bile gövdelerine kurşun değil, kafalarına akıl sokmak istiyorum artık.
Bunadı diyen varsa, kurşun hedefinin yerine kendi çocuğunu koysun da düşünsün.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA