İçinde bulunduğunuz oda sallanmaya başlarsa ürker misiniz? Ürkmem diyorsanız bunu bir cesaret belirtisi saymamanız, doktora görünmeniz doğru olur. Çünkü sinir sisteminizde bir eksiklik var demektir.
Tersi de geçerlidir tabii. Durup dururken deprem paniğine kapılmak patolojik fobidir.
Normali sallanan odadan korkmak, sallanmayandan korkmamaktır.
Yazık ki toplumumuzda iki yönde de anormallik örnekleri pek bol. Gerçek tehlikelere aldırmayabilirken, hayal ürünü öcülerden ödümüzün koptuğu oluyor.
***
Kimi fobilerimiz komik. Örneğin sık sık yaşadığımız
"et paniği" başlıklara yansımakta:
"Adana'da At Eti Paniği."
"Gebze'de Domuz Satan Restoran Paniği."
"Kırklareli'nde Domuz Etli Sucuk Paniği."
"Şarküteride Domuz Paniği."
At eti birçok ülkede makbul gıdadır; meraklıları afiyetle yer. Yani istemeyene yutturulması elbette yanlıştır ama paniklik bir zehir değildir.
Dinsel açıdan sakıncalı olan domuz eti ise koyun ve sığır etinden çok daha pahalıdır. İnsanların onu satılacak başka etlerin içine gizlice katacaklarına inanmakta güçlük çekiyorum.
(Bedava yaban domuzu eti kullandıklarını düşünürseniz yanılırsınız. Vurulan yaban domuzları da lüks şarküterilere satılmak üzere iyi paralarla alınıyor.)
En gülüncü de bu şarküteri sözcüğünün kullanımı. Yalnız
"rezidans" sakinlerinin alışveriş merkezlerinde değil, en kenar mahalle sayılan
"alaturka" semtlerdeki mezecilerin bile adı şarküteri.
Peki, ne demektir
"charcuterie", soran var mı?
Domuz kasabı!
***
Bir düşünün bakalım. Son yılda cep ve sabit telefonlarınızda yaptığınız bütün konuşmaların kayda alınmış olduğunu öğrenseniz,
"Eyvah, ya açıklanırsa!" diye panikler misiniz?
Öyle bir korkunuz olursa, onun anlamı üstünde de düşünmeniz gerekir. Demek ki söylenmesi doğru sayılmayacak şeyler çıkmıştır ağzınızdan. Sır vermiş, birilerini çekiştirmiş, müzevirlik etmiş, iftiralar atmışsınızdır. En azından dedikodu, boşboğazlık ya da zevzeklik sınıfına girmiştir kimi sözleriniz.
Peki, onların açığa çıkması korkusunu çekeceğinize, dilinizi daha özenle kullanmanız iyi olmaz mı?
Şu son dinlenme skandallarının üstüne gidilmeli, yasadışı işlemler önlenmeli, özel yaşantıya saygı duyulması sağlanmalıdır elbette. Ama paniğin bir yararı olacağını da düşünüyorum.
Toplumumuzdaki kelam zehirlerini azaltacaktır biraz.
***
Üniversite medreseye döner diye kapısındaki başı örtülü kızdan, Türkiye'yi İran yapar diye iktidar partisinden, Hitler oluverir diye Recep Tayyip Erdoğan'dan korkuyoruz.
Kızarsa ordumuz darbe tazeler diye, Türkan Saylan etkisi yayılırsa bütün kızlar dağa çıkar diye, Mustafa Balbay kodesten boşalırsa Godzilla gibi düzeni yamyassı eder diye dudağımız uçukluyor.
Oysa...
İzninizle bendeniz kendimi ürkek saymam ama, gerçek ve somut tehlikelerin üçünden çok korkuyorum. (Deprem dışında!)
Hiç hesap sorulmadan yollarda kudurmuş gibi taşıt süren hayvanlar sevdiklerimden birini her an parçalayabilir.
Çocuklarım üniversiteyi bitirdikten sonra yalnız a, b, c, d, e seçeneklerinin doğrusunu bilecek, ama Türk kişiliği üstüne on satır yazmaları gibi bir şey istense afallayacak durumda olabilirler.
Toplumun rotasını etkileyecek konumda bulunanlar o imza, bu imza, şu paket, bu paket, falan açılım, filan kapanım diye gırtlak gırtlağa itişerek havanda su dövmeyi sürdürürlerken işsizlik azaltılamazsa... Bir kolu öteki koluna düşmanlaşan, bir bacağı ötekini çelmeleyen bir ucube ülkeye dönüşebiliriz.
Korkular arasında doğru seçim yapmamızın vakti gelmedi mi?