İnsanın ivedi sorunları da olabilir, temel sorunları da. Çözüm aranmasında öncelik birincilerdedir.
Kan şekeriniz yüksekse, temel sağlık derdiniz odur. Ama patlamak üzere olan apandisit sorununuz varsa önce onu ele alırsınız. Sıralamayı karıştırıp zamanlama yanlışı yapmak vahim tehlike yaratır.
Türkiye öyle bir hatanın eşiğinde.
Bizim askersivil ilişkilerinde, gelir dağılımında, eğitimde, sağlıkta, trafikte ve daha birçok alanda müzmin dertlerimiz var. Ama şu sıradaki ivedi sorunumuz başka.
İktidar kiminin ihtiyatsızca, kiminin yüreklice saydığı bir davranışla büyük bir tedavi denemesine girişti, önce Kürt açılımı denip sonra daha kapsamlı başlıklarla adlandırılan atılımı başlattı. Deneme başarıyla sonuçlanırsa hem ülkeye, hem de girişime katılan bütün partilere yarar sağlar.
Dikkatimizin başka konulara kayması yüzünden gündemde aşağılara düşer de çıkmaza girerse, tersi olur. Ülke ve iki büyük parti ciddi zarar görürler.
***
Son araştırmalar CHP'ye desteğin azaldığını gösteriyor. MHP'nin gerisine düştü düşecek.
Onun ana muhalefet durumuna yükselmesini sağlıklı bir gelişme saymak güç.
Öyle bir sonuç Türkiye'de gerginliğin artması ve -sayın Bahçeli istemese de- ırkçılığa benzer bir milliyetçiliğin güçlenmesi demek olur.
İşin tuhafı, bu gidişi kaçınılmaz kılacak hiçbir şey yok günümüz ortamında. Artık genel tablo netleşti. Anormallikler, zorlamalar, muhtıralar, postmodern marifetler falan olası değil. Seçim uzakta da değil.
Herkes dağarcığındaki çözümleri döker ortaya. Huzura ve refaha katkı sağlama konusunda inandırıcı olduğu oranda öne geçer.
CHP'nin o yarışta gerilere düşmeme şansı var. Ekonomiye ağırlık vererek İlhan Kesici gibi kozlarını kullanabilir. Açılımlar konusundaki kozları da güçlü.
Başbakan konuşmalarında adeta ricada bulunuyor.
"CHP raporlarındaki öneriler bizim düşündüklerimizin ilerisinde," diyor.
"Bunları birlikte değerlendirebiliriz."
Uzatılan eli sıkmak CHP'ye puan kaybettirmez, kazandırır.
***
Niçin olamıyor? Çünkü
"laik kesim" yapay bir korkunun etkisinde.
Hem yapay, hem komik bence. O kesim
"Güçlüsün, yenilmezsin" sözünü
"Hayııır, yeniliyorum!" diye tepinmeyle karşılamakta.
"Bütün olumlu sözler ve tavırlar takiye. Fırsat bulunca Türkiye'yi İran'a benzetecekler. Humeyni'si de Recep Tayyip Erdoğan. Değişmedi."
Onunla tanışmış olanların böyle kaygılara güleceğini söylemem kimi dostları kızdırdı.
"Nasıl korkmazsın?" diyorlar.
Kendisiyle ilk yüz yüze görüşmem Tayyip Bey'in İstanbul Belediye Başkanlığı sırasında oldu. Şehir Tiyatrosu'na ilişkin sorunları konuşmak için Kenan Işık'la ikimizi Yıldız Sarayı bahçesindeki bir binada sabah kahvaltısına çağırmıştı. Bir de, yeni restore edilmiş tavanları görmemizi istiyordu.
Gerçekten güzeldi tezyinat.
Bir süre sonra, başbakanlığı döneminde, Bahçeşehir Üniversitesi'nin bir yemeğinde aynı sofraya düştük.
"Nasılsınız?" sorusunu
"Harikayım" diye gülümseyerek yanıtladım.
"Sizin tavanlar gibi."
Önce şaşırdı. Sonra güldü. Yüzündeki çocukça hoşnutluğu görmenizi isterdim. Sekiz yaşındaki oğlumun çevredekilere gösterdiği resim defteri beğenilince yüzüne yayılan sevince benziyordu.
Bu yaştan sonra kimseden beklediğim bir şey olmadığı için, kompleksim de yok. Yergi mi sayılır, övgü mü diye uzun boylu düşünmeden doğruyu söylemede özgürüm çok şükür. Görebildiğim kadarıyla Recep Tayyip Erdoğan çalışıp didinip yaptıklarının beğenilmesini istiyor, diktatör olmak değil.
Beğenmiyorsanız söyleyin. Gücünüz var. Kozlarınız var. Onunla yarışın. Geçin. Ama korkmayın yahu. Felç olmayın korkudan!
Zira gündemi çarpıtıp gerginlik yaratan gereksiz kaygılar toplumu tehlikeye atıyor.