Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YUSUF ÖZKIR

Sosyal medyada herkes kendi kapısının önünü süpürse?

Twitter, Facebook ve Instagram başta olmak üzere dijitalleşmenin hayatımıza yerleştirdiği yeni iletişim ortamları enformasyon ve dezenformasyon ikileminde kalmış durumda. Giderek güven verici normalden uzaklaşılıyor. İnandırıcılık oranı düşüyor. Doğal olarak böyle bir tablo içinde devlet aygıtı, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve bireylerin temel gündem maddelerinden biri sosyal medya nasıl kullanılmalı sorusu bağlamında şekilleniyor.

İletişim araçlarının taş tabletten dijital tablete uzanan binlerce yıllık serüvenine bakıldığında temel hedefin mesajın aktarımı olduğu görülür. Paylaşılmak istenen içerik bilgi de olabilir malumat da olabilir. Bunun nasıl aktarılacağı sorusu insanlığı bugünkü aşamaya getirmiş durumda. Yarın nasıl bir iletişim ortamı ile karşılaşacağımızı Allah bilir. Fakat iletişim araçlarının tarihi serüveni burada kalmayacağının kesin olduğuna işaret ediyor. Zaman hızla akıyor ve onun akışkanlığı içinde teknolojik değişim had safhada. Bu yüzden araçların gelişim durumuna göre yaklaşım biçiminin değişmesi de gündemden düşmeyecektir.

AK Parti'nin önerisi

Son bir ay içinde ülkemizde gündeme gelen önerileri de bu bağlamda ele almak gerekir.

Mayıs ayının başında AK Parti tarafından kamuoyuna ilan edilen sosyal medya kullanımı konusundaki etik ilkeler ile MHP tarafından TBMM'de gündeme getirilen sosyal medyaya TC kimlik numarası ile girilebilmesi yönündeki öneri de bunun bir parçası. Meselenin akademinin gündeminde de olduğunu söylemeye bile gerek yok. Nihai hedef konusunda yapılan tartışmaların teorik düzleminde doğru kullanımın çerçevesi konusunda büyük ölçüde fikir birliği ortaya çıkabilir. Fakat sıra işin uygulama kısmına gelince tablo büyük ölçüde değişiyor. Bu yüzden ideal çözüme erişilebilmesi için siyasi iradenin aktif şekilde meseleye müdahil olması hem toplumsal düzlemde farkındalık oluşması hem de belirli noktalarda adımların atılabilmesini kolaylaştırabilir.

Çarpıtma, kurgu ve abartma tuzağı

Çünkü sosyal medya platformlarının iletişim ve bilgi akışı konusundaki rolü yadsınamaz. Bir taraftan vatandaşların kamuoyuna doğrudan katkı yapmasına katkı sağlıyor diğer taraftan iletişim akışındaki hiyerarşik yapılanmayı büyük ölçüde yatay hale getirerek nispeten daha eşit bir atmosfer imkanı sağlıyor. Kitle iletişim araçlarının özelliklerinden biri olan az sayıdaki yönetici elitin ürettiği içerikleri paylaşmasıyla çok sayıda toplumsal kesimin onları aldığı (maruz kaldığı) ve doğası gereği etkileşime büyük ölçüde kapalı kısır döngünün kırılması bakımından cezbedici bir yönü var sosyal medyanın. Cezbedici tarafı da burası zaten.

Toplumların tüm kesimlerinin gündelik yaşamlarında bundan faydalandığını söylemek abartı olmasa gerek. Şöhret olmada, polemik üretmede, en zengin ve en ünlü ile diyalog kurabilmede ve kamuoyu oluşturabilmede daha önce olmayan imkanı sunuyor sosyal medya.

Burada temel problem sosyal medyanın tam da bu etki kapasitesinin keşfedilmiş olması oluşturuyor. Bunun farkına varan kişi, grup, örgüt veya devletler sosyal medyanın operasyon alanı olarak kullanmanın derdine düşmüş durumdalar. Doğal olarak bu bakış açısı enformasyonun da belirli alanlara-kişilere müdahale aracı haline dönüştürüyor.

Bu doğrultuda yoğun şekilde abartma, çarpıtma ve kurgu yapılıyor. Yalan haberler, fake hesaplar, bot orduları ve gerçek hesaplarla yapılan yalan içerik paylaşımları en önemli problem.

Turgay Yerlikaya'nın Kriter dergisindeki yazısında vurguladığı şekilde böyle durumlarda bot hesaplar tarafından ortaya atılan asılsız bir içeriğin daha sonra toplumsal alanda karşılığı bulunan, takipçi sayısı fazla olan siyasetçi veya popüler figürler tarafından paylaşılmasıyla istenilen yönde de bir kamuoyu inşası kolaylaşmaktadır. (https://kriterdergi.com/medya-kritik/sosyal-medya-manipulasyonu)

Sosyal medyanın böylesi bir amaca hizmet edecek şekilde esnek olan işlevsel ortamının terör örgütleri tarafından ve örgütlenmiş başka yapılar tarafından yoğun şekilde kullanıldığı da bir gerçek. Buna devletleri de ekleyebiliriz. Nisan ayında Twitter tarafından Birleşik Arap Emirlikleri tarafından Türkiye karşıtı içerik üretmek için yönetildiği tespit edilen binlerce hesap askıya alınmıştı. Aynı devletin akabinde yeni benzer hesaplarla yoluna devam ettiğini söylememek için hiçbir neden yok. Çünkü sosyal medya yeni dünyanın bir savaş alanı olarak kodlanmış durumda. Devletlerin fiziksel savaşları dışında enformasyon savaşını da yoğun şekilde kullandığı görülüyor. Bunun temel gerekçesi ise Joseph Nye'in ifadesiyle söylersek hikayeyi önce kimin oluşturacağı ile ilgilidir. Ölçeği biraz daha küçülterek söylersek yani gündemi önce kimin belirleyeceğiyle ilgili bir rekabet var ve bu doğrultuda bütün kılıçlar çekilmiş durumda. Haliyle bu tabloda ilk yok edilen veya öldürülen de gerçek oluyor.

Sosyal medya platformları konusunda bir başka problem ise bu mecraların belirli şirketlere ait olmasıdır. Bu şirketler küresel ölçekteki güç dengesi ve kendi çıkarları doğrultusunda ülkelere farklı yaklaşmaktadır. Mesela Türkiye'nin talepleri genelde göz ardı edilirken Almanya ve ABD'nin talepleri karşılanmaktadır. Şirket, Türkiye'ye vergi ödemekten kaçınmak için kırk takla atarken İngiltere'de bunu yapamamaktadır. Büyük resme bakıldığında aslında şirketlerin bizzat kendisi en başından problemli bir alanda durmaktadır.

Diğer siyasi partiler de katılmalı

Türkiye'de üç-beş yılıdır sosyal medya bağlamında şekillenen radikal bir sosyal medya dili var. Bu dile genelde ötekileştirme ve öfke hakim. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Tanıtım-Medya Başkanı Mahir Ünal tarafından sosyal medya etik kurallarının kamuoyu ile paylaşılması ve kendi üyelerinin buna uyacağını taahhüt ederek diğer partilerde de çağrı yapılmış olmasını önemsemek gerekiyor. Bu evlerimizin önünün süpürülmesi bakımından iyi bir başlangıç. Bir siyasi partinin sosyal medya konusunda böylesine şeffaf bir düzlemde tabanını bağlayıcı etik ilkeler açıklaması sosyal medyadaki mevcut söyleme de pozitif yönde önemli bir katkı sağlayacaktır. Diğer partilerin de bu çağrıya uyması gerekiyor. Çünkü her partinin hitap ettiği bir toplumsal kesim var.

Mahir Ünal tarafından bir sunuş metniyle birlikte sosyal medyadan paylaşılan 12 maddenin kapsamı aslında sosyal medya bağlamında yaşanan temel sorunlara cevap üretecek niteliğe sahip. Maddelere bakıldığında kamunun ortak vicdanına ve genel şikayetlere hitap ettiği görülüyor. İftira atılmaması, yalan söylenmemesi, taciz yapılmaması, insanların hedef gösterilmemesi, nefret suçu işlenmemesi, özel hayatın deşifre edilmemesi ve haberlerin teyit edilmeden paylaşılmaması uyulması gereken maddeler arasında yer alıyor. Bunlara uyulması pek çok problemi çözecektir. Bakıldığında bu maddelerde vurgu yapılan noktalara kimse maruz kalmak istemez. Bu bağlamda Etik Kurul adıyla Twitter mecrasında bir hesap açılarak aktif şekilde kullanılmaya başlanması ve ilan edilen 12 maddeye uymayacak şekilde yapılan paylaşımları deşifre etmesi farkındalık oluşturulması bakımından önemli. İstikrarlı şekilde devam ettiği ve dengeli söylemini sürdürdüğü taktirde önemli bir kaynak haline gelebilir.

Kuşkusuz önümüzdeki süreçte sosyal medyanın hangi sınırlar içinde hareket etmesi konusunda hem etik ilkeler bağlamında hem de yasal sınırlar bakımından yeni adımlar atılacaktır. Dünyanın gidişatı bu yönde olduğu için kaçınılmaz bir durum bu. Sosyal medya etik ilkeler, iyi niyet açıklamaları ve nasihatler ile düzelmiyorsa zorunlu olarak hukuki süreç başlayacaktır. Bu zaman alabilir ama gidişat o yönde.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA