Libya krizinin çözümünde bir dönüm noktası olması beklenen Berlin zirvesinin ne zaman ve hangi düzeyde düzenleneceği tartışılırken Merkel devreye girdi ve zirveyi beklenenden kısa süre içinde ve en üst düzeyde topladı. Türkiye'nin Libya hükümeti ile imzaladığı anlaşmalar ve Rusya ile sağlanan dirsek temasının süreci hızlandırdığı aşikar. Başka bir deyişle Avrupa ve ABD, Libya sahasında inisiyatifi Türkiye ve Rusya'ya bırakmamak için harekete geçmek zorunda kaldı.
Ateşkes, silah ambargosu ve siyasi sürece dönülmesi, siyasi ve ekonomik reformlar, güvenlik sektörü reformu, insan hakları gibi belli başlı altı başlık altında toplanan elli yedi maddelik sonuç bildirgesi de medyaya yansıdı. Dikkat çekici olan nokta hemen hemen bütün maddelerin Libya krizine ilişkin daha önceki süreçlere ve alınan kararlara referans vermesi.
Oldukça kapsamlı gibi duran bu maddelere rağmen kafalar karışık. Çünkü bu metin ne somut bir yol haritası ne de maddelerin uygulanması için zorlayıcı tedbirler içeriyor. Buna rağmen askeri ve teknik gözlem komitelerinin kurulmuş olması da bir ironi olarak kalıyor.
Maddelerin önemli bir kısmının bir çağrı içermesi de bu durumun somut bir göstergesi. Zirvenin en azından ateşkes konusunda bir sonuç üretmesi beklenirdi ama Hafter'den bu konuda taahhüt bile alınamadı. Zirveden iki gün sonra Trablus'u uçuşa yasak bölge olarak ilan ederek Trablus Havaalimanı'na füzelerle saldırması da aslında kendisi için pek bir şey değişmediğini gösterdi.
Hafter'in müzakere yoluyla bir paylaşım mekanizmasını kabul etmediğini artık biliyoruz. "Hafter ne istiyor" sorusunu yönelttiğim birçok Libyalıdan "Tek başına iktidar istiyor ve başka bir şeye razı olmaz" cevabını aldım. Hafter'in bu tavırları bundan sonraki müzakere süreçlerini de anlamsızlaştırıyor.
Bunun bilinmesine rağmen Berlin zirvesinden beklenen şey Hafter'in dizginlenmesi ve mevcut statükoyu bozması durumunda bir yaptırıma tabi tutulmasıydı. Ancak bunun dahi sağlanamadığını görüyoruz. Başka bir deyişle Hafter, Berlin bildirgesinde yer alan ateşkes kararına imza atmamanın rahatlığıyla kaldığı yerden devam ediyor. Zaman zaman petrol sevkiyatını aksatacak saldırılar da gerçekleştiriyor.
Bu durumda Hafter'in destekçilerine odaklanmamız gerekiyor. Şimdiye kadar en somut ve açık ifadeler Hafter'in ana sponsorlarından biri olan Mısır'dan geldi. Mısır, Hafter'e sağladığı desteği durduracağını açıkladı. Mısır'ın bu açıklamaya sadık kalmayacağını şimdiden öngörebiliriz. Buradaki strateji Berlin zirvesinde tekrarlanan BMGK'nın 2011 tarih ve 1970 sayılı silah ambargosu kararına uyduğunu göstermek ve dikkatleri Türkiye'ye çekmek.
Avrupa'nın Libya konusundaki temel endişeleri mülteciler ve petrol arzı konularında yoğunlaşıyor. Bu iki konuyu da yönetebildiği sürece oyun değiştirici bir hamle yapmadı ancak son süreçte görüldüğü üzere dengeleri değiştirebilecek bir süreç söz konusu olduğunda da bunun dışında kalmıyor. Hafter de bunu bildiği için her iki konuda da Avrupa ile uyumlu olmaya dikkat ediyor. Dolayısıyla istikrarsızlığı belirli bir seviyede tutmak isteyecektir.
Türkiye'nin devreye girmesi ile Trablus'u kontrol etmesi artık çok zor ancak fırsatını bulduğunda hızlıca bu şehre yönelik hamle yapmaktan çekinmeyecektir.
Şimdilik hafife alınmayacak tacizlerini devam ettirerek hem merkezi hükümetin Türkiye'ye olan güvenini sarsmak hem de Libya'da istikrarın kendisine bağlı olduğunu göstermek istiyor.
Mevcut tablo hem Libya'da hem de Doğu Akdeniz'de yerini almış olan Türkiye açısından çok olumsuz değil. Bundan sonra odaklanacağı şey diğer uluslararası aktörler ve Hafter'in mutabakata karşı takındıkları tavırları gözlemlemek ve pozisyonunu sağlamlaştırmaktır. Bunun için de gelişmeleri dikkatlice takip etmek ve ani değişimlere karşı tedbir almak durumunda.