Yaklaşık beş yıldır Doğu Akdeniz ve Libya'da ortaya çıkan gelişmeler Türkiye'nin yeni tedbirleri devreye sokmasına neden oldu. Yunanistan, Mısır, GKRY ve İsrail'in Doğu Akdeniz'de; Hafter güçlerinin de Libya'da iktidarı ele geçirme çabaları Libya hükümeti ile Türkiye için birlikte hareket etme zemini hazırladı. 27 Kasım'da imzalanan iki anlaşma bu yakınlaşmanın somut sonuçları olarak ortaya çıktı. "Deniz Yetki Alanlarının sınırlandırılması" anlaşması Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki MEB alanını maksimum düzeye çıkardı. Güvenlik ve Askeri İşbirliği anlaşması ise Türkiye ve Libya'nın ilk anlaşma ile oluşan çıkarlarının korunması bakımından tamamlayıcı rol oynamış ve ayrıca Türkiye'nin Libya'nın geleceğinde söz sahibi olmasının da önünü açmıştır. Libya'ya asker gönderme tezkeresi de bu anlaşma bağlamında 2 Ocak günü TBMM'ye gelmiş ve oylanmıştır.
Türkiye'nin milli çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri alma gerekçesi ile Türkiye'nin Libya'ya asker göndermesine ilişkin tezkere, Meclisin olağanüstü toplantısında oylandı ve uygun görüldü. Başka bir deyişle Anayasa'nın 92. maddesinin gereği olarak asker göndermenin iç hukuk süreci tamamlanmış oldu.
Tezkereye ihtiyaç duyulmasına gerekçe olarak öngörülen tehdit tanımlaması ise şöyle: Hafter kontrolündeki sözde Libya Ulusal ordusunun Libya'da faaliyet gösteren Türk şirketleri ve Akdeniz'de seyreden Türk bandıralı gemilere yönelik oluşturduğu tehditlerdir. Ayrıca Trablus'a yönelik saldırıların oluşturduğu istikrarsızlığın, sivilleri tehlikeye atması ve yeni insani trajedilere yol açması DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütlerinin eylemlerine uygun bir ortam oluşturması ve kitlesel göçleri tetiklemesinin kaçınılmaz olmasıdır. Hükümet bu tabloyu göz önünde bulundurarak Libya'dan kaynaklanabilecek risklerin bertaraf edilmesi ve ulusal güvenliğe yönelik tehditleri önleme amacıyla TBMM'den Libya'ya gerekli olduğu durumlarda asker gönderme yetkisi talep etmiş ve bu yetkiyi elde etmiştir. Top artık hükümette. Tezkerenin süresi bir yıl. Bu süre zarfında hükümetin bu yetkiyi kullanıp kullanmayacağını göreceğiz.
Türkiye Libya'da ne yapacak?
Türkiye'nin asker gönderme noktasındaki temel hedefi, Doğu Akdeniz'deki çıkarları başta olmak üzere bölgesel ve küresel çıkarlarını korumak ve kalıcı hale getirmektir. Türkiye'nin Libya ile imzaladığı anlaşmaların kalıcı bir şekilde sonuç vermesi ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki haklarının korunması Libya'nın istikrarına bağlıdır. Hafter'in başkent Trablus'u ele geçirme çabaları ve eş zamanlı olarak Türkiye'ye yönelttiği tehditler, Libya'daki dengenin mevcut hükümet lehine değişimini gerektirmektedir.
Bununla birlikte Türkiye'nin Libya'da doğrudan muharip bir rol üstlenmesi beklenmemelidir. Türkiye'nin oynayabileceği rol, Libya hükümetine bağlı güçlerin eğitilmesi, organize edilmesi ve kurumların yeniden inşa edilmesinde rol oynamasıdır. Ancak sahadaki durum uluslararası aktörlerin tepkisine ve Hafter güçlerine sağlayacakları duruma göre değişebilir. Dolayısıyla Türkiye'nin esnek bir strateji uygulaması daha doğru olacaktır. Daha açık ifadelerle, Libya'da "askeri danışmanlıktan" kalıcı askeri üs kurulmasına kadar bütün opsiyonlar açık tutulmalıdır. Bu yaklaşım aynı zamanda Libya'da proaktif bir politika izlenmesini de kolaylaştıracaktır.
Berlin'de düzenlenmesi beklenen toplantının tarihi de netleşmemekle birlikte Libya krizine dahil bir çok uluslararası aktör Türkiye'nin tezkere kararı sonrası politikasını güncelleme ihtiyacı duymuştur. Dolayısıyla Libya krizine müdahil uluslararası aktörlerin tavrına ve sahadaki gelişmelerin dikkatlice takip edilmesi gecikme yaşanmaksızın hareket edilmesi gerekmektedir. Mısır söylemlerini sertleştirirken BAE ile birlikte Hafter güçlerine askeri yardımı artırmıştır. Yunanistan, İsrail ve Mısır ise EastMed projesini hızlandırmak için bir süredir müzakere ettikleri anlaşmaya imza koymuşlardır. Bu gelişmeler görünürde önemliymiş gibi dururken, aslında Türkiye'nin paniğe kapılmasını gerektirecek gelişmeler değildir. Ancak Hafter güçlerinin Trablus havaalanını hedef alması sahada olabilecek değişime işaret etmektedir. Türkiye'nin kazanımlarını koruması ve Libya krizinin çözümü için oluşturulan Berlin sürecinin işlemesi ve bir yol haritasının oluşturulması Hafter güçlerinin saldırılarının durdurulmasına bağlıdır.
Sisi'nin ABD Başkanı Trump'tan aradığını bulamaması ve Hafter'in en önemli destekçilerinden Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı araması uluslararası arenada ibrenin Türkiye lehine döndüğünün göstergesi olarak okunabilir. Uluslararası bağlamda Libya'daki durumu etkileyebilecek en önemli ülkelerden biri Rusya'dır. 8 Ocak'ta Putin'in Türkiye ziyareti Suriye kadar Libya için de önemli sonuçlar doğuracaktır.