Somali, son günlerde küresel sistemde adından en çok bahsettiren ülkelerden biri. 8 Şubat 2024 tarihinde Türkiye ile Somali arasında imzalanan "Savunma ve Ekonomi Çerçeve Anlaşması", yalnızca iki ülke arasındaki ilişkiler açısından değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel dengeler açısından da dikkat çekici bir dönüm noktası oldu. Bu anlaşma sonrasında yaşanan gelişmelerin, bölgedeki bazı dış aktörleri rahatsız ettiği açıkça gözlemlenmektedir.
Enerji, Uzay ve Güvenlik Üçgeninde Yeni Hamleler
Özellikle enerji faaliyetleri, Oruç Reis gemisinin deniz araştırmaları, Türkiye'nin Somali'deki uzay üssü çalışmaları ve son olarak Akıncı İHA'larının teslimiyle artan teknik kapasite; Somali'nin istikrara kavuşma sürecine katkı sağlayacak nitelikte hamlelerdir. Ancak tam da bu sebeplerle, Somali'deki dönüşüm süreci çeşitli yollarla sekteye uğratılmaya çalışılmaktadır.
Enerji keşiflerine dair gelen ilk sinyaller, ülkenin ekonomik kalkınmasının önünü açabilecek bir potansiyel taşıyor. Bu durum, Somali'de bazı bölgelerde istikrarın sağlanması ve dışa bağımlılığın azalması gibi sonuçlar doğurabilir. Ancak bölgedeki geleneksel etkisini korumak isteyen bazı yapılar için bu, kabul edilmesi zor bir senaryo olarak görülebilir. Özellikle Somali karasularında bulunan Türk donanmasına ait gemilerin mevcudiyeti, uzun vadeli iş birliklerini somutlaştırıyor. Ama bu aynı zamanda bölgedeki bazı hesapları da yeniden şekillendirmeye zorluyor. Aynı zamanda Türk donanmasına ait iki fırkateynin Somali karasularında bulunması, yalnızca deniz güvenliği açısından değil, aynı zamanda bölgede şekillendirilmek istenen başka projelere karşı da caydırıcı bir denge unsuru işlevi görüyor.
Uzay üssü çalışmaları ise Türkiye'nin sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de bilimsel ve teknolojik kapasitesini artırmaya yönelik adımlar attığını göstermektedir. Bu hamleler bazı çevrelerde dikkatle izlenmektedir. Özellikle liman, enerji ve uzay alanındaki yatırımların tek bir ülke tarafından şekillendirilmesi ihtimali, rekabetin yoğun olduğu bu coğrafyada farklı reaksiyonların belirmesine neden olmaktadır.
Akıncı Teslimatı ve Yükselen Algı Savaşı
Son olarak, Akıncı İHA'larının Somali'ye teslim edilmesiyle birlikte sahada gözlem ve müdahale kabiliyetinin artması, güvenlik alanında önemli bir eşiğin aşılmasını sağladı. Akıncı'nın teknik özellikleri; daha uzun menzil, daha yüksek irtifa ve daha fazla mühimmat kapasitesiyle, karada ve denizde yasadışı faaliyetlerin tespiti konusunda ciddi bir avantaj sağlıyor. Bu Akıncı, taarruzi İHA olarak biliniyor. Dolayısıyla Akıncı, Somali'de hükümetin el-Şebab ile mücadelesinde oyun değiştirici bir rol oynayacaktır. Hatırlamak gerekirse 21 Mayıs 2022'de Akıncı, Çorlu'dan Bakü'ye 2 bin kilometre yol kat etmişti. Bu yetenekler yalnızca güvenliği artırmakla kalmaz, aynı zamanda bölgedeki istikrarsızlıktan beslenen yapılar için caydırıcı bir unsur da olur. Türkiye'nin bu platformlarla edindiği tecrübe, yakın gelecekte balistik füze teknolojisinde de küresel ölçekte öne çıkacak bir dönemin habercisi olabilir.
Bütün bu gelişmelerin ardından Türkiye'ye yönelik farklı alanlarda baskıların artması dikkat çekici bir boyut almış durumda. Diplomatik yollarla iletilen mesajlar, çeşitli medya içerikleri üzerinden yayılan dezenformasyonlar ve hatta sosyal medyada organize biçimde yayılan manipülasyonlar, bu çabanın parçaları olarak dikkat çekiyor. Bu noktada özellikle Somali kamuoyunda Türkiye karşıtı algı oluşturma çabaları, kısa vadeli değil uzun vadeli stratejilerin parçası olarak değerlendirilmelidir.
Varlık Sahada, Savaş Sosyal Medyada: Yeni Nesil Vekâlet Cephesi
17 Mart tarihinde yaşanan kabine değişikliği sonrası bazı çevrelerin Türkiye'nin Somali'deki ortaklarını hedef alması da bu stratejinin bir parçası olarak okunabilir. Olaylar belirli şahıslara indirgenmeye çalışılsa da esas mesele kurumsal kapasiteyi hedef almaktır. Oysa Türkiye, her Afrika ülkesinde olduğu gibi Somali ile olan ilişkilerini bireyler üzerinden değil, devletler arası kurumsal çerçeve üzerinden yürütmektedir. Türkiye'nin Somali'deki insani, ekonomik, savunma ve güvenliğe yönelik faaliyetleri, uzun vadeli bir vizyonla ele alınmalıdır.
Kabine değişiminin hemen ardından, bazı sosyal medya hesaplarında Somalili askerlerle Türk askerleri arasında gerilim yaşandığına dair doğrulanmamış içeriklerin yayılması da bu dezenformasyon kampanyalarının bir uzantısıdır. Özellikle Ramazan ayı gibi maneviyatı yüksek olan dönemlerde bu tür içeriklerin artması, manipülasyonun bilinçli bir şekilde yürütüldüğünü göstermektedir.
Bölgedeki güvenlik ortamı, yalnızca Somali'nin değil, tüm Afrika Boynuzu ve çevresindeki ülkelerin istikrarı açısından belirleyicidir. Aden Körfezi, Kızıldeniz hattı ve stratejik boğazların bulunduğu bu coğrafyada terör örgütlerinin hareket alanının genişlemesi riski, küresel güvenliğe doğrudan tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla, bazı ülkelerin doğrudan teröre destek vermemesi tek başına yeterli değildir. Terörle mücadeleye destek vermemek de dolaylı bir zafiyet yaratabilir.
Kısacası savaşın doğasının değiştiği bir dönemde yalnızca sahada değil, aynı zamanda bilgi alanında da mücadele verilmektedir. Günümüzde vekil (proxy) güçlerin kullanımı artık sadece sıcak çatışma sahalarıyla sınırlı olmayıp sosyal medyada da görülüyor. Kısacası vekalet savaşı artık sosyal medyada da veriliyor. Dolayısıyla algılar da artık sahada çarpışıyor. Bu nedenle Türkiye'nin sahadaki kazanımlarını bilgi ortamında da koruyacak stratejik iletişim adımları atması oldukça önemli. Kapsamlı bir karşı anlatı inşa edilmedikçe, dezenformasyonun oluşturduğu hasar telafi edilemez boyutlara ulaşabilir.
Stratejik Sabır ve Kurumsal Derinlik
18 Mart 2025 sabahı Somali Cumhurbaşkanlığı konvoyuna yönelik gerçekleştirilen bombalı saldırı, Akıncı İHA'larının teslimatından hemen sonraya denk gelmiştir. Bu durum belirli çevrelerin tedirginliğini yansıtmıştır. Türkiye'nin Somali ile ilişkilerinde stratejik sabırla hareket ettiği görülüyor. Bu ilişkiler kısa vadeli kazanımlar üzerinden değil, uzun soluklu kurumsal ortaklıklar ve bölgesel istikrar perspektifiyle şekilleniyor. Kısacası Somali-Türkiye ilişkilerinde dostluk sahanın derinliğinde, tehditler ise algının gölgesinde beliriyor. Ancak yine de dezenformasyona karşı kararlı, bilgiye dayalı bir duruşun benimsenmesi, Türkiye'nin Afrika Boynuzu'ndaki etkinliğini sürdürülebilir kılacaktır.
Türkiye'nin Somali'deki varlığı, bölgesel barışa ve kalkınmaya hizmet eden çok yönlü bir ortaklık modelidir. Sürdürülebilir ortaklık için sabırlı, dengeli ve stratejik bir yaklaşım oldukça önemlidir. Günümüzde farklı sahalarda da etkisi görülen provokasyonlara karşı soğukkanlı bir duruş sergilenmeye devam edilmesi bugüne kadar elde edilen kazanımların kalıcı olmasını sağlayacaktır. Bu etkiyi devam ettirebilmek için tüm platformlarda eldeki araçlarla çok boyutlu mücadelenin ve desteğin kararlılıkla sürdürülmesi elzemdir.