Günümüz dünyasında iletişim, insan hayatının merkezinde yer alıyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde insanlar artık saniyeler içinde istediği bilgiye ulaşabiliyor. Görüşlerini paylaşabiliyor. Küresel gündemi takip edebiliyor. Ancak bu gelişmeler, beraberinde büyük bir sorunu da getiriyor. Bilginin doğruluğunu teyit etmek artık her zamankinden daha zor. Özellikle içinde olduğumuz hakikat ötesi çağda, algılar ve duygular gerçeklerin önüne geçmiş durumda. Öyle ki bir bilginin doğru olup olmaması yerine, nasıl sunulduğu ve hangi duyguları harekete geçirdiği daha fazla önem kazanıyor.
Bu süreçte, küresel medya ve dijital aktörler, bilgi ve algıyı bir güç aracı olarak kullanıyor. Artık medya, yalnızca haber vermekle kalmıyor, toplumların düşünce sistemlerini ve algılarını da yönlendiriyor. Bazı uluslararası medya organlarının nasıl çalıştığını, hangi anlatıları desteklediğini iyi analiz etmek gerekiyor. Küresel güçler, medya aracılığıyla ülkelerin ve toplumların politikalarını şekillendiriyor. Ayrıca algı yönetimi ile çıkarlarına uygun hikâyeler inşa ediyor.
Bu bağlamda Türkiye ve Afrika ilişkileri de medya üzerinden şekillenen anlatılardan etkileniyor. Türkiye'nin Kıta ile artan ekonomik, siyasi ve insani iş birlikleri, küresel medya tarafından zaman zaman çarpıtılabilmekte veya bağlamından koparılarak sunulabilmekte. Öte yandan Türkiye'nin altyapı projeleri ve insani yardımları, kimi zaman "yeni sömürgecilik" politikaları ile ilişkilendirilmektedir. Bu durum şaşırtıcı değil, zira anlatıyı oluşturan aktörlerin bakış açıları doğrudan çıkarlarıyla şekilleniyor. Nitekim dezenformasyon üreten aktörler, bu tür anlatılarla Türkiye-Afrika iş birliğini zayıflatmayı hedefliyor. Dolayısıyla medya ve iletişim alanında dikkatli olmak oldukça önemli bir durum olarak karşımızda duruyor. Bu süreç doğru bir iletişim stratejisiyle yönetilmezse, kamuoyunda yanlış anlatıların gerçeğin yerine geçmesi kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye ve Afrika Medya İş Birliği Güçlendirilmeli
Türkiye, Afrika'da medya sektörüne yönelik kapasite transferi yaparak Kıta'daki varlığını güçlendiriyor. Hatta son dönemin somut örneklerinden biri olarak TRT'nin Cibuti Ulusal Kanalı RTD ile iş birliği başlatması ve bu bağlamda RTD'nin arşivini oluşturması kıymetli bir girişim olarak değerlendirilmektedir.
Öte yandan TRT Afrika'nın kurulması, Anadolu Ajansı'nın Kıta'daki faaliyetleri ve Türkiye'de Afrika'ya yönelik özel medya platformlarının sayısının artışı, bu sürecin ivme kazandığının göstergeleri arasındadır. Dahası TRT'nin uluslararası dijital video platformu olan Tabii'nin faaliyetleri de Afrika'da sunulabilecek önemli araçlardan biri konumundadır. Dijital platformların önemli bir potansiyele sahip olduğu dikkate alındığında bölgede faaliyet gösteren yabancı aktörlerin de medya sektöründe kaçak yayınlar gerçekleştirdiği ve bunlar üzerinden yumuşak güç unsuru oluşturmaları söz konusu. Türkiye, Kıta'da dijital platformlar aracılığıyla yasal ve sürdürülebilir bir medya varlığı oluşturma fırsatına sahiptir.
Ancak bu çalışmaların tek taraflı olmaması, yani Türkiye'nin sadece kendi anlatısını sunmakla yetinmemesi gerekiyor. Afrikalı gazetecilerle iş birliği yapılarak ortak içerikler üretilmeli ve eğitim programları başlatılmalıdır. Yerel medya aktörleriyle güçlü ilişkiler kurmak, Türkiye'nin anlatısını daha geniş kitlelere ulaştırmada kritik bir rol oynayacaktır. Ayrıca bu süreç rekabet içinde olan aktörlerin dezenformasyonlarıyla mücadele açısından daha etkili bir yere sahip olacaktır.
Afrika'da Topluma Göre İletişim
Afrika'da toplumların iletişim alışkanlıkları büyük değişiklik gösteriyor. Özellikle Somali'de oral toplum olarak ifade edilebilecek yapı, geleneksel metotlardan çok sözlü anlatım, hikâyeleştirme ve görsel-işitsel içeriklere dayalıdır. Bu yüzden, ilk aşamada Somali'de etkili medya stratejileri oluşturmak için hikâyeleştirilmiş videolar, yerel dillerde radyo programları, belgeseller ve interaktif medya içerikleri öne çıkarılmalıdır. Şu bir gerçek ki yazılı metinler yerine sözlü anlatımlara dayalı dijital medya projeleri daha fazla kitleye ulaşmaktadır. Bir noktadan sonra ise bu stratejiler, Türkiye'nin Afrika'daki anlatısını güçlendirmek ve dezenformasyonla mücadele etmek açısından kritik bir rol oynayacaktır.
Son dönemde Türkiye'nin Afrika Boynuzu bölgesi ve Somali'deki başarıları bu alanda önemli bir örnek oluşturuyor. Türkiye, Somali'de on yılı aşkın süredir kalkınma, altyapı ve güvenlik alanlarında önemli yatırımlar yapıyor. Ancak bu süreçte, Türkiye'nin Kıta'daki politikaları hakkında çeşitli dezenformatif kampanyaların düzenlediği de görülüyor. Türkiye'nin Somali'deki askeri varlığı ve ekonomik projeleri, kasıtlı ve bilinçli olarak farklı yorumlanıyor. Bu gibi durumlarda yalnızca doğruları söylemek yeterli değil; doğru bilgiyi en etkili ve geniş kitlelere ulaşabilecek şekilde sunmak da büyük önem arz ediyor. Eğer bilgi akışı doğru yönetilirse dezenformasyonla mücadele hem daha sağlıklı bir şekilde yapılacaktır hem de hem hakikat daha yalın haliyle ortaya çıkacaktır.
Bu kapsamda Türkiye'nin önünde medya ve iletişim bağlamında önemli bir fırsat bulunduğunun altını çizmek gerekiyor. Bugüne kadar Afrika'ya yönelik algıyı oluşturan olumsuzluklar üzerinden öne çıkan Batı anlatısının yerine Türkiye'nin Afrika politikası çerçevesinde stratejik iletişim modelini öne çıkarması, kıtadaki ilişkilerini güçlendirmek için kritik bir adım olacaktır. Sonuç olarak Türkiye, sahada yürüttüğü projelerle yalnızca kalkınma ve ticaret alanında değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal iletişimde de yeni bir model sunabilecektir.
Afrika ile Ortak Medya Stratejisi
Afrika halklarının özne olduğu, dışarıdan dayatılmayan ve yerel dinamiklere saygılı bir yaklaşımla inşa edilecek olan iletişim ve medya modeli, Türkiye'nin Afrika'daki varlığını daha sağlıklı bir zemine oturtacak ve iş birliklerini güçlendirecektir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın Afrika ülkeleri ile imzalamış olduğu iş birliği anlaşmaları, mutabakat zaptları, Kıta'ya yönelik iletişim stratejileri ve yayınları önemli kapıları aralayarak Türkiye'nin Afrika'daki anlatısını güçlendirmesi açısından kritik bir zemin oluşturuyor.
Afrika'daki medya ekosistemine entegre uzun vadeli programlar, dezenformasyonu önlemek ve doğru bilgiyi yaymak için daha da önem kazandı. İş birliklerinin sürdürülebilir olması kadar, elde edilen başarıların ve kazanımların etkili bir şekilde anlatılması da kritik önem taşıyor. Bu noktada, yerel gazetecilerle ortak projeler yürütmek, medya değişim programları oluşturmak ve dijital platformlar aracılığıyla doğrudan Afrika halkına ulaşmak büyük önem taşıyor.
Türkiye'nin Kıta'daki etkisini artırması, yalnızca altyapı ve kalkınma projeleriyle değil, medya ve iletişim stratejileriyle de mümkün olacaktır. Bilgi savaşlarının yaşandığı bu çağda, Türkiye ve Afrika kendi anlatısını inşa etmezse, küresel güçlerin yönlendirdiği yanıltıcı anlatılar kalıcı hale gelecektir. Kuşkusuz hakikati güçlü bir anlatıyla savunmak, yalnızca doğru bilgiyi yaymak için değil, Türkiye-Afrika ortak geleceğini inşa etmek için de gereklidir. Kendi anlatısını doğru kurgulayan ülkeler, küresel dengelerde avantaj sahibi olacaklardır.