Afrika'da son dönemde en çok büyükelçilik açan ülke olarak öne çıkan Türkiye'nin 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi ile kıtayla ilişkilerindeki kurumsal temelini bir adım daha ileri taşıması söz konusu. 2021 yılı bitmeden Afrika ile 30 milyar dolara ulaşan ticaret hacmi geleceğe yönelik beklentilerin pozitif yönde ilerlemesine katkı sağlıyor. Türkiye'nin Afrika'ya ilgisi artık birçok kesim tarafından bilinmekte ve aynı zamanda bu ilgi Afrika tarafından karşılıksız bırakılmıyor. Geçtiğimiz hafta üçüncüsü düzenlenen Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'ne Afrika'da yer alan ülkelerin %75'inin katılımı söz konusu. Bu zirveye 16 devlet ve hükümet başkanı ve 26'sı Dışişleri Bakanı olmak üzere toplam 102 bakanın katılması, Afrika ülkelerinin Türkiye'ye yönelik ilgisini somut şekilde ortaya koydu. Zira 2008'de yapılan birinci zirveye Afrika'dan 7; 2014'te Ekvator Ginesi başkenti Malabo'da yapılan ikinci zirveye 8 devlet ve hükümet başkanı katıldı. Omicron varyantı gölgesinde gerçekleşen zirveye bu denli yüksek katılım karşılıklı işbirliğinin artırılmasına yönelik hevesi de göstermekte.
Zirvenin son gününde 2022-2026 dönemine ilişkin eylem planı açıklandı. Nitekim zirve sonucunda "Barış, Güvenlik ve Yönetişim; Ticaret, Yatırım ve Sanayi; Eğitim, Bilim Teknoloji ve İnovasyon becerileri, Gençlik ve Kadın Gelişimi; Altyapı Geliştirme ve Tarım; Dayanıklı Sağlık Sistemlerinin Teşvik Edilmesi" konularına ilişkin işbirliklerinin yapılması planlandı. Zirvede oldukça geniş bir yelpazede ortaya konulan eylem planında birlikte kazanma, birlikte büyüme ve toplumsal refahı birlikte artırmaya yönelik vurgular yapıldı.
Zirve Türkiye'de olduğu kadar uluslararası medyada da oldukça fazla yer buldu. Ancak zirve özellikle uluslararası medyada daha çok savunma sanayi ürünleri açısından değerlendirildi. Türkiye, Afrika'da insani ve kalkınma yardımlarından, eğitim ve sağlık konularına, polis ve güvenlik güçlerine yönelik eğitimden, tarımsal kalkınma konularına kadar işbirlikleri gerçekleştirmekte. Kıtayla ilişkilerinin kurumsal temelde ilerlemeye başladığı çeyrek yüzyıldan daha az bir zaman diliminde Türkiye, bu konulara ek olarak günümüzde savunma sanayii alanında birçok Afrika ülkesi ile işbirliği geliştiriyor. Türkiye, kısa vadede savunma sanayii alanında dışa bağımlılığını %80'den %30'a düşürerek bir gelişim gösterdi. Bu durumun bir yansıması olarak Türkiye, Afrika'ya bilgi ve tecrübelerini transfer ederek kıtada savunma sanayii ve güvenlik boyutunda Batı'nın tekelini kırıcı bir etkiye sahip oldu. Bu konu özellikle Batı medyasında savunma sanayiine hatta daha özelde SİHA'lara indirgenerek değerlendirilmekte. Zira Afrika'da kolonyal dönemde sömürgeci güçlerin oluşturduğu yapılar bulunmakta. Bu yapılar aynı zamanda Afrika silah pazarında tekele sahip olmasını mümkün kılıyor. Bu bağlamda Türkiye'nin Afrika'daki savunma sanayii boyutunda varlığını artırması Batı tarafından tehdit olarak algılanmakta. Dolayısıyla Batı medyası üçüncüsü gerçekleşen bu zirveyi silah pazarının ekonomik boyutu olması ve pazar payının azalmasını istememesi nedeniyle SİHA'lar üzerinden okumaya gayret göstermekte.
Türkiye, çeyrek yüzyıla yakın zamandır Afrika ülkelerinin liderleri ve toplumlarıyla göz hizasında iletişim kuruyor. Kısa zamanda kendisini tanıtan ve niyetini samimiyetle anlatan Türkiye'nin buyurgan olmayan üslubu ve eşit ortaklık temelinde kazan-kazana dayalı yaklaşımı Afrikalı ülkeler tarafından olumlu karşılanmakta. Türkiye, Afrika'da yerelden gelen talepler doğrultusunda kıtaya en çok fayda sağlayan altıncı ülke konumunda. Bu sıralamada proje temelli yardımlar oldukça etkili. Bu anlamda TİKA'nın rolü yadsınamaz. Ayrıca Yunus Emre Enstitüsü'nün 2022'de Afrika'da on yeni merkez açarak faaliyet alanını genişletmesi öngörülmekte. Öte yandan Türkiye'nin Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Maarif Vakfı, Kızılay, Türk Hava Yolları ve STK'lar gibi yumuşak güç araçları ile kıtadaki varlığına ek olarak 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'nde askeri ve güvenlik alanlarında işbirliklerine vurgu yapılmasıyla kıtaya yönelik yumuşak güç uygulamalarının akıllı güce yönelmesi söz konusu.
Zirvenin sonucunda somut çıktılara bakıldığında Türkiye ile Afrika arasında güven duygusunun geliştiği göze çarpmakta. Afrika ülkeleri artık Türkiye'nin kapasitesi doğrultusunda birlikte kazanmaya yönelik kararlılığını daha fazla görüyor. Bununla birlikte Afrika ülkelerinin liderlerinin Türkiye'yi kıtadaki diğer küresel ve bölgesel aktörlerden pozitif yönde ayırdığı göze çarpmakta. Kıtanın en önemli örgütlenmesi olan Afrika Birliği Dönem Başkanı ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Afrika Birliği Komisyonu Başkanı'nın Afrika ülkelerinin karşı karşıya olduğu zorlukları Türkiye ile birlikte atlatmaya yönelik beklentileri, kıta sorunlarının çözümü için Türkiye'nin uzmanlığından ve tecrübesinden faydalanma isteklerini dile getirmeleri Türkiye'yi zihinlerinde yerleştirdikleri yeri açıklar nitelikte. Ayrıca Nijer Başbakanının terörle mücadelede Türkiye'nin desteğine ihtiyaçlarını bulduğunu açıklaması kıtasal ve ikili yaklaşımlardaki uyumu ve benzerliği doğrulamakta.
Zirve sonrasında belirlenen eylem planıyla Türkiye'nin Afrika ile ilişkilerinin yeni bir boyuta taşınması hedeflenmekte. Bu zirve sonucunda Türkiye, geçmişinde sömürgecilik faaliyeti olmamasından kaynaklı temiz tarihinin oluşturduğu pozitif algının yanında eşitlik temelinde, birlikte kazanmaya yönelik yaklaşımıyla kolonyal geçmişe sahip ve neo-kolonyal politikalar izleyen aktörlere alternatif üçüncü bir yol oluşturabileceğini gösterdi. Ancak bu yaklaşım, Afrika'da küresel ve bölgesel güç mücadelesi düşünüldüğünde kıta dışındaki aktörlerin olası müdahalesiyle olumsuz yönde etkilenebilme potansiyeline sahiptir. Ayrıca Afrika ülkeleri ile ikili ilişkiler konusunda atılacak adımlarda ülke içindeki toplumsal yapılara dikkat edilerek çatışma ve kriz bölgelerinde potansiyel risklerin minimize edilmesi gerekmekte.