Çözüm sürecini anlamak için benzer sorun yaşayan ülkelerdeki çözüm süreçlerine bakmak faydalı olabilir. Bask sorunu, Kuzey İrlanda sorunu gibi dünyadaki diğer çözüm süreçleri deneyimlerini yan yana koyup, fotoğrafa toplu baktığımızda ortak özellikler görebiliriz.
Çözüm süreçlerindeki ortak özelliklerden biri, sürecin "inişli-çıkışlı" olmasıdır. Gidişatın iyi veya kötü gittiği dönemler oluşur. Çözüm isteyenlerin umutlandığı veya umutlarını kaybettiği dönemler birbirini izleyebilir.
"Dur-başla" şeklinde bir seyir diğer bir ortak özellik. Yani müzakereler çıkmaza girip, hatta durup, yeniden başlayabilir.
"Bilek güreşi" denilen dönemlerde çatışmalar oldukça şiddetlenebilir. Örneğin 2011'de çatışmaların 1990'lı yıllara benzer şekilde ani ve aşırı şiddetlenmesi, bu halin tipik bir örneğiydi.
"Mücadele ve müzakerenin" aynı anda yürümesi de diğer bir özellik. Silahlı çatışma olmasa bile, taraflar sürekli bir siyasal mücadele içinde olurlar. Çünkü taraflar bir taraftan müzakere ederken bir taraftan da ellerini güçlendirmeye çalışırlar. Müzakere devam ederken tarafların siyasal hamlelerini bu bağlamda okumak gerekir.
Bir diğer ortak özellik, görüşmelerin uzun yıllar sürebilmesidir. Müzakerelerin başlangıcından sonuç alınana dek geçen süre yılları bulabiliyor.
On yıllarca sürmüş çatışmaların çözümleri de ancak uzun yıllar içerisinde bulunabilir.
Süreci bozmaya/ etkilemeye çalışan diğer aktörler olabilir. Çözüm sürecini bozan aktör bazen başka bir devlet olabiliyor. Bazen de tarafların bünyesindeki gruplar süreci bozabiliyor. Örneğin Lice olayları, PKK'nın müzakere sürecinin devlet ile Öcalan-BDP/HDP üzerinden yürümesi yerine, devlet ile Öcalan-PKK üzerinden yürümesini istemesiyle ilişkili.
Müzakere süreci belirli bir aşamaya geldiğinde, özellikle de uzun süren çatışmasızlık hali oluştuğunda, toplum da aktör olmaya başlıyor. Halk, uzun süren çatışmasızlık dönemini bitiren tarafa tepki koyabiliyor. Örneğin İspanya'da, ETA'nın uzun süren çatışmasızlıktan sonra bombalar patlatması üzerine, yüzbinlerce insan protesto yürüyüşüne katılmıştı. Bizde henüz bu türden protesto yürüyüşleri oluşmadı. Fakat Diyarbakır'da çocuklarını isteyen annelerin eylemleri, uzun süredir silahlı çatışmanın olmaması ile ilişkili. Anneler çatışmaların olmadığı bir ortamda, çocuklarını PKK'dan geri alabilme imkanının olduğunu görüp, çocuklarını isteme cesaretini gösterebildiler. Yani, annelerin eylemi çözüm sürecinin doğal sonucu.
Devletler ile örgütler arasındaki müzakere görüşmeleri genellikle üç aşamada gerçekleşir. İlkinde, devletin istihbaratı ile örgütün liderleri arasında gizli görüşmeler olur. İkinci aşamada, bu görüşmeler güvenlik bürokratları ile örgüt liderleri arasında kamuoyuna haber verilerek yapılır. Üçüncü aşamada ise, siyasiler görüşmelere katılır.
Türkiye'de ilk iki aşama gerçekleşti. Üçüncü aşamanın olup olmadığı ise henüz net değil. Sırrı Süreyya Önder siyasi görüşmelerin başladığını söylese de, Erdoğan yapılan görüşmelerin "siyasal görüşme" olmadığını söyledi. Gelecekte olup olmayacağının da şartlara bağlı olduğunu ifade etti. Bu hal anlaşılır bir durum. Çünkü siyasal görüşmeler, bir takım ek imkanlar getirdiği kadar, yeni sorunlar da getiriyor. Kamuoyunun yeterli desteği alınmadan yapılacak siyasal görüşmeler, hem siyasal maliyet getirebilir hem de sürece zarar verebilir.
Sonuç olarak, müzakere süreci dünyadaki diğer örneklerinde görülen benzer sorunlara sahip olmasına rağmen devam ediyor. Çözümün başka yolu da yok. Süreç devam etmeli.