Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MUSTAFA CANER

Seçimlerin Ardından Türkiye’nin Ortadoğu Politikası

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu 28 Mayıs'ta gerçekleştirildi. Sonuçlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın rakibi CHP lideri Kılıçdaroğlu'nu ezici bir farkla geride bıraktığını ve önümüzdeki beş yıl daha Türkiye'yi yöneteceğini gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iç siyaset ve ekonomide izleyeceği programının süreklilik ve yenilikleri önümüzdeki günlerde netleşecek. Bu husus biraz da açıklanacak yeni kabineye göre şekillenecek. Ancak Türk dış politikasında, bilhassa Türkiye-Ortadoğu ilişkilerinde yaşanacakların az çok öngörülebilir ve net olduğu kanaatindeyim. Bu anlamda Erdoğan'ın seçim zaferinin Ortadoğu'daki dengeler açısından anlamı, "süreklilik ve istikrar" kavramları temelinde değerlendirilebilir.

Arap Baharı parantezinin kapanmasıyla birlikte bölgede normalleşme ve çatışmasızlık örüntüsü ağırlık kazanmaya başladı. İran-Suudi Arabistan normalleşmesi, bölgesel dinamiklerin oldukça belirleyici bel kemiğini oluşturuyor. Tahran-Riyad hattındaki taze pozitif gelişmeler, Suriye'den Yemen'e etkisini göstermekte. Çatışma alanlarının azaltılması ve gerginliklerin sona erdirilmesi bölgesel çapta bir önceliğe dönüşmüş durumda. Şam yönetiminin yeniden Arap Birliği'ne dahil edilmesi bu durumun en somut göstergesi oldu.

ABD'nin bölgedeki angajmanının azalması ve Çin'in siyasi/diplomatik girişimlerinin ekonomik yayılımını pekiştirmesi, yeni bir Ortadoğu görünümünden bahsetmeyi zorunlu kılıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı'na Ortadoğu ülkelerinin yaklaşımı, bilhassa Türkiye ve İran'ın tavırları, bölgeyi küresel dengeler açısından da önemli hale getirmiş durumda. Rusya-Ukrayna Savaşında Türkiye'nin arabuluculuk rolü ve Tahıl Koridoru anlaşmasındaki katkısı, tüm uluslararası aktörlerin ve uluslararası örgütlerin Erdoğan yönetiminin hakkını teslim ettikleri bir husus. Seçimlerin ardından Türkiye'nin bu meseledeki kritik rolü devam edecek ve elbette Türkiye'nin Ortadoğu politikası da dolaylı olarak bu meseleden etkilenecektir.

Türkiye'nin savaşta oynadığı yapıcı ve kritik role karşılık Rusya-İran ilişkilerindeki gelişmeler Batı dünyasını oldukça rahatsız ediyor. Avrupa ülkelerinin hiç olmadığı kadar İran'a yüklenmeleri bu durumun bir göstergesi. Şimdiye dek Türkiye'den bu hususta açıkça bir talepleri olmamasına rağmen ABD ve Avrupa ülkelerinin önümüzdeki günlerde Türkiye'nin kapısını İran konusunda çalıp çalmayacakları meçhul. Türkiye'nin Ukrayna'daki kritik arabuluculuk rolü ve Türkiye-İran ilişkilerinin kendine has özerk yapısı, şimdiye dek bu konuda bir dokunulmazlık zırhı oluşturdu. Ancak savaşın ilerleyen safhalarında Türkiye'den Rusya yaptırımlarına uyması talebini daha gür sesle ifade etmeye başlarlarsa İran konusunda da Türkiye'yi sıkıştırmaya çalışacakları öngörülebilir. Bu durumda Türkiye, hem küresel dengeleri hem büyük güçlere karşı stratejik pozisyonunu hem de İran ile olan ilişkilerindeki özerk yapıyı dengelemek zorunda kalacaktır. Böylesine zorlayıcı bir denklemin ancak güçlü liderlik ve istikrarlı yönetim yapısıyla yönetilebilir kılınması mümkündür.

Öte yandan Türkiye'deki seçimlerin aylar öncesinde görünür hale gelen Türkiye-Mısır ve Türkiye-Suriye normalleşmeleri de yukarıda ifade ettiğim yeni Ortadoğu düzeni açısından kritik. Seçimler sonrasında Mısır Devlet Başkanı Sisi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın doğrudan telefon görüşmesi gerçekleştirmeleri, Türkiye-Mısır normalleşmesinin aynı doğrultuda ilerleyeceğini gösteriyor. Bu arada Tahran da Kahire yönetimiyle ilişkilerini normalleştirmeye hazırlanıyor. Zira bölgedeki tüm aktörler birbiriyle iyi ilişkiler kurma yönünde irade gösterirlerken Tahran'ın da bu örüntünün dışında kalması hayrına olmayacaktır.

Benzer bir gelişmenin Ankara-Şam hattında da yaşanması muhtemel. Özellikle savunma bakanları ve dışişleri bakanları arasındaki görüşmelerin ardından devlet başkanları düzeyinde bir görüşme beklentisi ortaya çıkmış durumda. Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda olumlu sinyaller vermişti. Süreç yavaş ilerlese de Suriye'de çözüme doğru gidildiği görünüyor. Yeni dönemde de normalleşme süreçlerinin devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Üstelik seçimler öncesinde duruma nispetle artık Türkiye yönetiminin önümüzdeki beş yıl boyunca hangi siyasi irade tarafından yönetileceği belli olmuştur. Bu durum elbette tarafların adımlarını daha emin atmaları sonucunu doğuracaktır.

Son olarak Türkiye'nin Körfez Arap ülkeleriyle, bilhassa Suudi Arabistan ve BAE ile yeni bir sayfa açtığı biliniyor. Seçimlerin ardından daha güçlü ve ayağı yere sağlam basan anlaşma ve projelerin hayata geçirileceği öngörülebilir. Bu durumun ülkelerin ekonomisine yapacağı katkı da istikrarı besleyen bir diğer faktör olarak karşımıza çıkıyor. Körfez Arap ülkelerinden seçim sonrasında gelen sıcak tebrik mesajları ve BAE ile 40 milyar dolarlık kapsamlı ekonomi anlaşmasının imzalanması bu doğrultuda olumlu emareler olarak görülebilir.

Hülasa, Ortadoğu'da yeni şekillenen dengeleri küresel güç mücadelesinden ayrı düşünmek mümkün olmadığı gibi, Türkiye'nin bu denklemdeki merkezi konumunu da seçimler sonrasında istikrar ve süreklilik kavramları ışığında değerlendirmek doğru olacaktır. Seçimlerden önce başlatılan ve birbirlerine bağlı normalleşme süreçlerinin belirli bir ritimde devam edeceği söylenebilir. Normalleşmenin diğer ucundaki aktörler, seçim sonrasında daha rahat bir biçimde muhataplarına dair politik yatırımlarını yapabileceklerdir. Türkiye'nin güçlü devlet yapısı, karar alma süreçlerindeki hız ve işlevsellik, Ortadoğu'da yeni kurulan dengelere, istikrara ve emniyete katkıda bulunacaktır. Türkiye'nin ABD, Rusya ve Çin karşısındaki dengeli ve özerk dış politika yaklaşımı, bölge dışı aktörlerin etkisini sınırlandırıcı ve böylece bölgenin iç dengelerini koruyucu bir sonuç ortaya çıkaracaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA