Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MUSTAFA CANER

Biden dönemi de İran için kolay geçmeyecek

Biden döneminin resmen başlamasıyla beraber ABD-İran ilişkilerinde de birtakım gelişmeler yaşanıyor. Ruhani hükümeti, ABD başkanlık seçiminde Biden'dan yana tavrını oldukça açık ortaya koymuştu. Biden'ın seçilmesiyle Tahran yönetimi de rahat bir nefes aldı. Çok geçmeden taraflar birbirlerini yoklamaya ve analistler de meseleyi mercek altına alarak yakın takibe başladılar. Hatta Ruhani'nin ekibi ve Biden'ın ekibi arasındaki gayriresmi temasların çok önceden başladığı iddiaları da ortaya atıldı. Şimdiye kadar doğrudan ya da ara bulucu ülkeler üzerinden resmi bir temas olmasa da taraflar yaptıkları açıklamalarla pozisyonlarını ilan ediyorlar. Ancak bu açıklamalar Tahran yönetiminin Biden sevincini kursağında bırakmışa benziyor. Zira ABD yönetimi nükleer anlaşmaya dönüş konusunda ayak diremeye ve Tahran'ın hazmetmekte zorlanacağı şartları ileri sürmeye başlamış durumda.

Yeni ABD başkanının göreve başlaması sonrası nükleer anlaşma tartışması hangi tarafın ilk adımı atacağı üzerinde düğümlendi. Hem İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hem de Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ilk adımı ABD'nin atması gerektiğini ve bir anlaşma kotarabilmek için de sürenin sınırlı olduğunu belirttiler. Bu çağrıların altında şüphesiz İranlı ılımlı siyasetçilerin iç siyasette kendi pozisyonlarını güvenceye alma motivasyonu yatıyor. Ruhani ve ekibi nükleer anlaşmadan ABD çekildiğinden dolayı ilk adımı kendilerinin atması halinde küçük duruma düşeceklerini ve iç siyasetteki hasımlarının da bundan faydalanacağının farkındalar. Haziran'da ayında yapılacak cumhurbaşkanı seçimi öncesi böylesi bir zayıflık görüntüsünün sandıkta şanslarını ne kadar düşüreceğini biliyorlar. Tahran yönetimi bu süreçte ilk adım olarak yaptırımların kaldırılmasını istiyor. İranlı yöneticiler yaptırımların kaldırılması halinde masaya oturabileceklerinin sinyallerini veriyorlar.

ABD'nin çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise henüz ilk iş gününde yaptığı açıklamada, İran'ın nükleer anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini söyledi. Tahran'ın önce nükleer faaliyetlerini anlaşma uyarınca sınırlandırması gerektiğini, daha sonra "derinden sorunlu" alanları da kapsayan yeni bir anlaşma için masaya oturulabileceğini ifade etti. Bu da elbette Tahran'ın tavrı dikkate alındığında anlaşma sürecinin oldukça uzun sürmesi anlamına geliyor. Daha sonra yaptığı başka bir açıklamada ise Blinken, İran'ın nükleer silah üretmeye birkaç ay uzaklıkta olduğunu ve eğer Tahran nükleer faaliyetleri üzerindeki sınırlandırmaları kaldırmaya devam ederse bu sürenin "haftalar"a inebileceğini ifade etti. Trump'ın nükleer anlaşmayı terk etmesinden bir yıl sonra İran da anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini tedricen askıya almaya, uranyum zenginleştirme oranı ile zenginleştirilmiş uranyum miktarını anlaşmayla belirlenen sınırların üzerine çıkarmaya başlamıştı.

İlk adımı kimin atacağına dair bu inatlaşma yalın bir gerçeği de gözler önüne seriyor: İki taraf da nükleer anlaşma konusunda istekli ve masaya oturmadan önce el yükseltmeye çalışıyorlar. Bu durumda AB ülkelerinin ara buluculuğu belirleyici olabilir. Ancak AB ülkeleri, İngiltere ve ABD bir konuda mutabık görünüyorlar. O da yeni anlaşmanın eskisinden daha kapsamlı olması gerektiği. Buna göre balistik füze programı, İran'ın bölgedeki milis aktivizmi ve insan hakları karnesi gibi meselelerin de yeni anlaşma içerisinde ele alınması gerekiyor. Bu türden talepler bir süredir dillendiriliyordu. İran'ın bu taleplere karşı tavrı ise öteden beri değişmedi. Tahran yönetimi füze programının bir ulusal güvenlik meselesi olduğunu, anlaşmadan dönen tarafın ABD olduğunu, yeni bir anlaşmanın söz konusu olmadığını ancak eski anlaşmaya dönülebileceğini ifade ediyor. Son olarak geçtiğimiz haftaki kabine toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Ruhani, "Nükleer anlaşmanın tek bir paragrafı bile değiştirilmeyecek" diyerek tartışmalara son noktayı koydu.

İki taraf arasındaki bu kilitlenmeyi hangi anahtarın açacağı şimdilik belirsiz. Ancak başka birtakım emareler de İran için Biden döneminin beklenildiği gibi kolay geçmeyeceğini gösteriyor. Blinken'ın ifadeleri, İran'ın bölgesel siyasetinden duyulan rahatsızlığın bir göstergesi. Biden'ın Brett McGurk'ü Orta Doğu ve Kuzey Afrika koordinatörlüğüne ataması, Trump döneminin aksine ABD'nin Suriye'de yeniden aktif olacağını işaret ediyor. Bu gelişme de İran'ın Suriye'deki varlığını Washington için sorunsallaştıracak. Yani Tahran için anlaşmayla olmasa bile sahadaki somut adımlarla İran'ın Suriye'deki nüfuzunun zayıflatılması riski bulunuyor. İran'ın geleneksel rakipleri olan Körfez Arap ülkeleriyle Biden yönetimi arasındaki soğukluk ise Tahran için bir bölgesel nüfuz rotasyonu fırsatı yaratabilir. Biden'ın Yemen'deki savaşta Suudi Arabistan ve koalisyon güçlerine olan desteği kestiklerini açıklaması buna örnektir. Ancak Biden, İran kaynaklı füze saldırılarının hedefinde olduğunu söylediği Suudi Arabistan'ı bu saldırılara karşı koruyacaklarını da sözlerine ekleyerek Tahran'a Yemen'de de rahat yüzü göstermeyeceklerinin sinyallerini vermiştir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA