Koronavirüs salgını şokunun görece atlatılmasının ardından gözler Libya meselesi üzerine çevrildi. Türkiye'nin meşru Libya hükümetine verdiği askeri danışmanlık desteği sahada dengelerin önemli ölçüde değişmesini sağlamıştı. Türkiye'nin bu güçlü hamlesi her yönüyle tartışılmayı ve analiz edilmeyi hak ediyor. ABD, Rusya, Fransa ve İtalya gibi Libya sahasının diğer aktörleri de sahadaki yeni dengeler ışığında kendi pozisyonlarını yeniden formüle ediyorlar. Bölge dışı aktörlerin haricinde, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)ve Mısır üçlüsünün Türkiye ve meşru Libya hükümeti karşıtı tutumu biliniyor. Bu anlamda Katar'ın Türkiye ile aynı doğrultuda hareket ettiği görülüyor. Pek çok aktörün denkleme dahil olduğu süreçte artık Ortadoğu'nun hemen her bölgesinde etki sahibi olmaya çalışan İran'ın da Libya konusundaki pozisyonunun ne olduğu/olabileceği tartışmaları ağırlık kazanmaya başladı.
Bu konuda Tahran'ın geçtiğimiz günlere kadar resmi ve net olarak pozisyonunu ifade etmekten kaçınması, İsrailli yetkililer ve bazı yorumcular tarafından İran'ın Hafter'i desteklediği, Suud ve BAE medyası başta olmak üzere çeşitli kaynaklar tarafından ise Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) tarafında olduğu şeklinde spekülasyonlara konu oldu. Nisan ayında Bulgaristan'dan yola çıkan ve ABD'nin yaptırım listesinde olan bir İran gemisine Misrata Limanı'nda UMH güçlerince el konulması sonucu İran'ın Libya politikası yeniden gündeme gelmişti. Kimi iddialara göre gemi Hafter güçlerine silah götürüyordu. Halife Hafter güçleri ile Suud ve BAE medyası ise geminin Serrac hükümeti için silah taşıdığını iddia etmişti. Ancak yapılan aramalarda gemide herhangi bir silaha rastlanmamış ve gemi serbest bırakılmıştı.
15 Haziran'da İstanbul'a bir ziyaret gerçekleştirip Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşen İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, İran'ın Libya konusunda Türkiye ile aynı noktada durduğunu ifade etmiş ve Serrac hükümetinin meşruluğuna vurgu yapmıştı. Tahran'ın Libya politikası ilk kez bu kadar net duyuluyordu. Zarif'in açıklaması İran'ın Libya siyasetinin artık yüksek sesle dillendirilmeye başlanacağının işareti gibi görünse de Tahran yönetiminin dış siyasetinin ne kadar Ruhani hükümeti tarafından tayin edildiği sorusu bir miktar tereddüdü de beraberinde getirmişti. 22 Haziran'da ise İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in askeri danışmanı General Hüseyin Dehgan UMH desteklediklerini açıkladı. Dolayısıyla Zarif'in Ankara ziyaretindeki beyanı yalnızca hükümetin değil aynı zamanda müesses nizamın ve güvenlik aygıtının da Libya politikasını yansıttığı anlaşıldı. İran'ın Libya meselesindeki tutumunu netleştirip duyurması "Acaba ne oldu da Tahran açık oynamaya karar verdi?" sorusunu akıllara getirdi.
Kazananın yanında olmak
İran'ın bu tutumunu belirleyen muhtelif faktörler söz konusu: İlki, Libya sahasındaki dengelerin açıkça Serrac güçleri lehine değişmiş olması. Bu durumda Türkiye'nin Libya denkleminde oyun değiştirici aktör olarak temayüz etmesinin önemi büyük. İran sahadaki güç dağılımına paralel şekilde kendi doğrultusunu belirliyor. Kazanan tarafta olmak adına atılan bir adım olarak okunabilir.
İkincisi, İran'ın bölgesel güç mücadelesi Libya'daki pozisyonunu da belirliyor. Körfez ülkeleri ile İran arasındaki geleneksel uyuşmazlık, rekabet ve zaman zaman dolaylı çatışmaya dönüşen gerginliğin etkisini de vurgulamak gerek. Ankara ve Tahran arasında Suriye özelinde bir anlaşmazlık ve zaman zaman muhtelif konularda rekabet yaşansa da hiçbir zaman Körfez ülkeleri ile İran arasındaki kronik problemler ortaya çıkmadı. Hatta Türkiye ve İran, Katar'ı izole etme girişimine karşı da Suud-BAE-Mısır güçlerine benzer biçimde karşı koymuştu. Öyle görünüyor ki Libya üzerinde de Türkiye, Katar ve İran politikaları şimdilik örtüşüyor.
Son olarak Tahran, uluslararası dengeleri ve Doğu Akdeniz'deki jeopolitik yapıyı yeniden belirlemeye matuf bir sürecin parçası olmak istiyor. "Beni de hesaba katın, ben de buradayım" mesajı vermek suretiyle pazarlık sürecinin ve müzakere masasının parçası olmaya çalışıyor. Libya'da etkili bir aktör haline gelip bu gücünü ABD ve AB ile pazarlıkta bir koz olarak kullanabilme hedefinde olduğu söylenebilir. İçerisinde bulunduğu iç karmaşa ve toplumsal baskı Tahran'ı dışarıda çıkış yolları aramaya itiyor. Fakat şimdiye dek İran'ın masada olmasını gerekçelendirecek bir saha etkisinde bulunduğunu söyleyebilmek için elde yeterli veri bulunmuyor. Ancak İranlı yetkililerin açıklamaları İran'ın Libya sürecine daha fazla müdahil olacağının bir işareti olarak okunabilir. Önümüzdeki dönemde Tahran'dan bu konuda yeni adımlar beklenebilir.