İsmail Heniyye'nin Tahran'da uğradığı alçakça suikast sonucu şehit edilmesi, işgal devletinin sınır tanımaz saldırganlığını bir kez daha tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Tüm dünyanın Gazze'de ateşkesin bir an önce sağlanmasına odaklandığı ve tarafların bu uğurda çaba gösterdiği bir ortamda, Hamas lideri Heniyye'ye yapılan saldırı, Siyonist yönetimin çözümden ziyade çözümsüzlük ve soykırımı devam ettirme eksenli siyasetinin bir yansımasıydı. Gazze direnişi karşısında yaşanan stratejik mağlubiyetin oluşturduğu havayı tersine çevirerek psikolojik üstünlük elde etmek isteyen Netanyahu, Heniyye suikastı ile Kassam Tugayları'nın motivasyonu kırmayı ve Hamas içinde oluşabilecek liderlik krizinden istifade ederek sahadaki gerçekliği değiştirmeyi amaçladı. İsmail Heniyye, Hamas'ın lideri olduğu kadar Filistin siyasallığının en öncü ve güçlü temsilcilerinin başında gelen bir şahsiyetti. Filistin siyasetinin geleceğinde çok daha önemli roller oynaması beklenen böyle bir ismin ortadan kaldırılması, Tel Aviv için Hamas'ın zayıflatılması kadar, işgali genişletmek istediği alanda hareket kabiliyetini de artırmak anlamına gelmekteydi.
Göreve geldiği andan itibaren, hareketin geleneksel çizgisinden taviz vermeksizin zamanın ruhuna uygun bir strateji geliştirmeyi başaran Heniyye, üflediği ruh ve oluşturduğu vizyonla Hamas'a bölgesel ve küresel bağlamda yeni bir zemin inşa etmeyi başardı. 23 Temmuz'da 14 Filistinli grubun Pekin'de bir araya gelerek ilan ettiği deklarasyon, Heniyye'nin yapıcı, müzakereye açık ve Filistin'in geleceğini önemseyen ve önceleyen karakterinin somut göstergelerinden biriydi. Ulusal mutabakat hükümeti kurulması yönündeki kararın, uluslararası toplum nezdinde tüm Filistinli gruplara sağlayacağı meşruiyet dikkate alındığında, bu gelişmenin Hamas'a yeni imkanlar sunacağı açıktı.
Böyle bir tarihi dönüm noktasından geçilirken Filistin'in en güçlü toplumsal tabana sahip siyasal örgütünde yaşanacak liderlik krizini, Netanyahu ve kabinesi için hedeflerine ulaşma noktasında bulunmaz bir nimetti. Özellikle de diasporadaki yöneticilerden birinin lider seçilmesi sahadaki örgütlenme ile yeni yönetim arasındaki tezahür edecek ihtilaflar, direnişin insicamını bozarak Hamas'ın çözülme riskiyle karşı karşıya kalmasına kapı aralayacaktı. İşgal devleti bu tür hesaplar yaparken, Hamas Şura Meclisi üyelerinin yeni lideri seçmesiyle süreç bir anda çok farklı boyuta evrildi. Hamas'ın liderinin kim olacağına yönelik tahmin ve tartışmaların derinleştiği bir ortamda, Yahya Sinvar'ın ilanı, Hamas yönetiminin sahanın gerçekliğini doğru okuyan ve talepleri dikkate alarak karar veren kurumsal aklını ortaya koyması bakımından oldukça kayda değer bir hamleydi.
Sinvar ve karşılıklı stratejik meydan okumalar
Yahya Sinvar, Hamas'ın Gazze sorumlusu olarak atandığı 2017'den itibaren sahada çok aktif bir strateji izledi. Özellikle Kassam Tugayları'nın komuta kademesiyle yakın temasta bulunan Sinvar, silahlı kanadın askeri ve teknik kapasitesinin artırılması ve alternatif stratejilerin hayata geçirilmesinde belirleyici bir rol oynadı. İşgal devletine karşı güçlü bir söylem üreten Sinvar, İbraniceyi ana dili düzeyinde bilmesi, İsrail siyasal sistemi ve toplumunun kırılganlıklarına dair vukufiyeti gibi öne özellikleriyle hem Hamas hem de diğer direniş gruplarının mensupları arasında oldukça önemli bir yer edindi. Siyasal karizmasıyla sahada büyük teveccüh gören yeni lider, Siyonist yönetimin hedef tahtasına koyduğu en öncelikli isim haline geldi. Aksa Tufanı'nın başlamasıyla operasyonun ana mimarlarından kabul edilen Sinvar, Gazze'de direnişin koordinasyonu ve işgal ordusuna karşı mücadelenin yürütülmesini büyük oranda yönlendirdi.
Heniyye suikastı ve Sinvar'ın liderliği, Hamas-İsrail hattında psikolojik üstünlüğü elde etmek için yürütülen mücadelenin bir yansıması olarak karşımızda durmaktadır. Netanyahu yönetimi, Gazze direnişinin güçlü iradesini 7 Ekim'den bu yana kırmaya başaramadığından, sahanın direncini ve motivasyonu yerle bir etmek için Heniyye suikastını gerçekleştirdi. Tel Aviv'in bu hamlesi, Hamas'a yönelik büyük bir meydan okumaydı. İşgal devletinin tüm yöneticileri, sahada aktif savaş sürerken bir lider değişiminin sahada olumsuz bir hava oluşturacağı ve direncin kırılacağı kanaatindeydi. Özellikle müzakere süreçleri ve diplomatik ilişkiler nedeniyle Meşal ya da Musa Ebu Merzuk gibi isimlerin liderliğinin beklendiği bir ortamda Gazze'deki örgütlenmenin ya da Kassam'ın bu tercihi kabul etmeyeceği ve bunun yapı için ayrışmaya dönüşeceğine yönelik beklentiler söz konusuydu. Bu noktada Hamas'ın yönetici kadrosu, Siyonist yönetimin ana stratejisi ve meydan okuyucu hamlesinin farkında olduğundan, Yahya Sinvar üzerinden İsrail'e çok daha güçlü bir mesaj göndermeyi başardı.
İsrail toplumundaki mevcut Yahya Sinvar algısı ve onun liderliğinin oluşturduğu tedirginlik, Siyonist yönetimin psikolojik üstünlük hamlesine karşı Hamas'ın mukabilince karşılık vermesi bakımından oldukça stratejik bir adımdı. Ayrıca, Aksa Tufanı sonrası oluşan ortamda, agresif yayılmacı siyasetine aralıksız devam etmek için müzakere yolunu kapatan Netanyahu ve yönetimine karşı Sinvar'ın liderliği, direnişe ara verilmeyeceğini göstermesi bakımından çok önemliydi.
Hamas'ın yeni liderinin belirlenme sürecinde sahanın beklentilerinin karşılanması yönünde atılan adımlar, Sinvar'ın tercih edilmesinde dikkate alınan stratejik hususların bir diğeriydi. Gazze ve Batı Şeria'daki Hamas mensuplarının kahir ekseriyeti, Sinvar'ın Heniyye sonrasında liderliğe seçilmesine arzu etmekteydi. Bu doğrultuda Sinvar'a yönelik Filistin sathında günden güne artan teveccühün onu hareketin gelecekteki doğal liderine dönüştürdüğü tespiti abartı olmayacaktır. 7 Ekim sonrası koşullar ve Heniyye'nin suikast sonucu hayatını kaybetmesi, liderlik belirleme sürecini farklı bir rasyonellik doğrultusunda şekillendirse de değişimin normal koşullarda gerçekleşmesi halinde bile Sinvar büyük ihtimalle yine öne çıkan en önem isim olacaktı.
On binlerce insanın katledildiği ve soykırım yanlısı devletlerin de desteğiyle Gazze'de insanlık tarihinin en büyük acılarının yaşandığı bir süreçte, Hamas, liderinin öldürülmesi gibi bir meydan okuma karşısında dahi, kurumsal karar verme mekanizmasını aktif ve işlevsel bir şekilde kullanarak ciddi bir iş yapmayı başarmıştır. Böyle bir ortamda, dış dünyanın ya da aktörlerin beklentilerinden ziyade kendi sahası ve mensuplarını dikkate alan Hamas yöneticileri, dayatmacı bir anlayıştan ziyade kendi gerçekliğiyle uyumlu ve tabanda asıl mücadeleyi göz ardı etmeyen bir strateji izlemişlerdir. Kabul edilme ihtimali düşük bir isimler büyük riskler alarak yola devam etmektense sahada güçlü karşılığı bulunan Sinvar'ı lider seçen hareketin şura üyeleri, toplumsal meşruiyet sorunu yaşanmasının önüne geçerek, her koşulda bütünlük ve bağlılığın korunmasını önceleyeceklerini tüm kesimlere göstermişlerdir.
Heniyye gibi bir liderin ardından büyük bir travma yaşamaksızın geçiş sürecini hızlı ve etkin bir şekilde tamamlayan Hamas, Sinvar liderliğinde girdiği yeni dönemde önemli sınavlarla mutlak surette yüzleşecektir. Bir çok fırsat ve riskin ortaya çıkacağı bu süreçte, Sinvar'ın liderlik kapasitesi, söylemleri ve kullanacağı araçlar elbette hareketin ve Filistin siyasetinin geleceğini şekillendirecektir. Sinvar yönetiminde Hamas'ın seyri önümüzdeki zaman diliminde daha açık bir şekilde müşahede edilecek ve hareketin öncelikleri ve sabitelerinde herhangi bir değişimin olup olmayacağı görülecektir. Tüm bunlar yakın geleceğin tartışma konuları olmakla birlikte bugün vurgulanması gereken bir husus var ise, o da Hamas'ın yönetici kadrolarının tüm olumsuzluklara rağmen stratejik bir akılla hareket ettiği ve yeni lideri tercih ederken bir çok parametreyi titizlikle dikkate aldığı gerçeğidir.
(Yahya Sinvar'ın Hamas lideri olarak seçilmesinin stratejik anlam ve önemini analiz eden detaylı bir çalışma için bkz: https://www.setav.org/analiz/yahya-sinvar-ve-hamasta-yeni-donemi )