Çin'in başkenti Pekin'de bir araya gelen Filistinli gruplar, iki gün süren toplantıların ardından Salı (23 Temmuz) sabahı savaş sonrası Gazze'deki sürecin yönetilmesi için "geçici ulusal mutabakat hükümeti" kurulması anlaşmasına vardıklarını tüm dünyaya duyurdular. Uzun yıllardır iç ihtilaflar nedeniyle yapısal krizlere ortak çözüm üretebilme iradesini ortaya koymakta zorlanan Filistinli grupların, Pekin'in arabuluculuğunda bir araya gelerek bir uzlaşmaya varması, şüphesiz Filistin'in geleceği açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bununla birlikte uzlaşmanın çerçevesi ve Filistinli gruplar arasında ideolojik farklılıklardan kaynaklanan karşılıklı bagajların çokluğu bu tarihi gelişmenin sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi ve sürdürülebilirliği konusunda birçok soru işaretini de beraberinde getirmektedir. Ayrıca Çin'in son yıllarda Orta Doğu'da artan nüfuzu da dikkate alındığında bu durumun yol açabileceği potansiyel riskler de göz ardı edilmemesi gereken hususların başında gelmektedir.
Hamas ve el-Fetih temsilcilerinin yanında diğer 12 Filistinli grubun temsilcilerinin katıldığı toplantı, işgale ve işgalciye karşı kolektif bir direniş bilinciyle ortak stratejileri hayata geçirmeye imkân tanıması bakımından oldukça değerli bir gelişmedir. Filistin siyasal hayatının iki büyük aktörü Hamas ve Fetih arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklı bir iç kriz anlatısının ötesine geçerek irili ufaklı bütün grupları bünyesinde barındıran bir deklarasyonun yayınlanması, Filistin siyasallığının gelişimine ve önümüzdeki yıllarda alternatif odakların oluşumuna da katkı sağlayacak niteliktedir. Ulusal Mutabakat kapsamında Hamas temsilcisi Musa Ebu Merzuk ve Fetih temsilcisi Mahmud el-Alul'un Pekin'deki uzlaşıya dair yapıcı açıklamaları en azında Gazze'deki soykırım sürecinin sona erdirilmesi bağlamında ortak bir mücadelenin yürütülmesi ve uluslararası topluma birlik mesajı verilmesi bakımında kayda değer bir gelişmedir. Bununla birlikte Filistin'deki mücadelenin sadece siyasal yapılar tarafından yürütülmediği ve özellikle de sahada ana inisiyatifin direniş gruplarının elinde olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Pekin'deki uzlaşının başarısının ancak tavizsiz ve işgal devletine alan açmaksızın uygulanmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır.
Pekin Deklarasyonu Filistin'e Ne Vaat Ediyor?
Filistinli 14 grubun imzaladığı deklarasyon öncelikle savaş sonrası Gazze'nin idaresine yönelik bir çerçeve sunuyor. İşgal devletinin aylardır sürdürdüğü soykırımın sona ermesi ve bir ateşkesin sağlanması halinde Filistinliler kadar uluslararası toplumun da en büyük önceliğinin Gazze'nin yaraları sarmak ve yeniden imarı için gerekli adımları atmaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için gerek ön koşul ise aslında Hamas ve Fetih arasındaki ihtilafın minimize edilmesi ve geçiş sürecinin ortak bir vizyon ve karşılıklı diyalog zemininde sürdürülmesinden geçmektedir. Nisan ayında yine Çin'de bir araya gelen Hamas ve Fetih temsilcilerinin ortak bir mutabakata varamamasının ardından diğer Filistinli grupların da katılımıyla gerçekleşen bu geniş katılımlı anlaşma, Gazze'nin geleceği için hayati önemi haiz bir gelişmedir.
Pekin Deklarasyonu öncelikli olarak Gazze'de savaş sonrası yönetimi tesis edecek bir geçiş hükümetinin oluşturulmasına odaklansa da Filistin siyasal hayatının dinamikleri ve aktörlerin arka planları doğrultusunda giderilmesi gereken bazı belirsizliklerin bulunduğu da göze çarpmaktadır. Hamas ve Fetih arasındaki gerilimin sebebi Gazze'nin idaresinden ziyade ülkenin genel yönetimine dair yaşanan bir kırılmaya dayanmaktadır. Hamas'ın 2006 yılındaki genel seçimlerde elde ettiği zafere rağmen başta İsrail ve ABD baskısı nedeniyle Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Hamas hükümetinin kurulmasına müsaade etmemesi, iki ana güç arasındaki siyasi anlaşmazlığı tetiklemiş ve hatta sürecin silahlı çatışmaya evirilmesine yol açmıştı. 17 yıllık bir anlaşmazlığın ardından Gazze soykırımı gibi oldukça yıkıcı bir olayın taraflar arasındaki anlaşmazlıkları öteleme ve ortak bir çözüm üretmek adına asgari müştereklerde buluşma yolunu tercih etmesine kapı aralasa da imzalanan ulusal mutabakat metninin başarıya ulaşmasında farklı adımların da ivedilikle atılması elzemdir.
Çin Dışişleri Bakanı Ying, mutabakat metninin imzalanmasının ardından verdiği demeçte, "Filistinli gruplar arasından uzlaşının sağlanmasının Filistin'in iç meselesi olduğu ama bu uzlaşının da ancak uluslararası toplumun desteğiyle sağlanabileceğine" işaret etmiştir. Bakan Yi'nin ifadesi bir yandan ortaya konulan çabanın ne kadar anlamlı ve değerli olduğunu gösterirken öte yandan muhtemel gelişmeler ve potansiyel riskler nedeniyle kırılganlıklara dair mesajlar içermektedir. Uluslararası toplumun gerekli önlemleri almaması ve destek mekanizmasını devreye sokmaması halinde Pekin Deklarasyonu'ndan murat edilen amacın ortaya çıkması mümkün olmayacaktır. Bu nedenle mutabakat metnindeki Filistin siyasetinin kodlarını yeniden şekillendirmeye ve uzun yıllardır de facto yönetim nedeniyle tezahür eden meşruiyet sorununu ortadan kaldırmaya yönelik atıflar oldukça kıymetlidir.
Pekin Deklarasyonu'nda tüm gruplar, işgale karşı direnişin uluslararası hukuk ve BM tüzüğü çerçevesinde Filistin halkının temel hakkı olduğunu belirtirken aynı zamanda Filistin siyasetinde birlikteliğin sağlanmasının gerekliliğini özellikle vurgulamışlardır. Taraflar arasında samimi ve mutabakata sadık bir ilişkinin devam ettirilmesi için olmazsa olmaz husus seçimlerdir. Bu bağlamda seçim kanunun öngördüğü çerçevede ve bağımsız Merkez Seçim Kurulu'nun gözetiminde genel seçimlerin en kısa sürede yapılması da deklarasyonda kabul edilen ana başlıklardan biridir. Halihazırda yasama ve yürütme erkinin Filistin halkının iradesini tam manasıyla yansıtmadığı gerçeğinden hareketle, Filistin siyasetinde yeni adımların atılabilmesi ve sahanın talep ve beklentileriyle uyumlu daha yapıcı stratejilerin hayata geçirilebilmesi için öncelikle meclis ardından da devlet başkanı seçimlerinin mutlak surette yapılması bir zorunluluktur. Metne imzasını koyan tüm grupların en uygun ve kısa vakitte seçimlerin yapılabilmesi gerekli ortamın hazırlanmasına dair anlaşmaya varması, işgale karşı mücadelede yeni paradigmanın geliştirilmesine zemin hazırlaması bakımından oldukça mühim bir adımdır.
Ulusal Mutabakata Yönelik Riskler
İşgal devletinin kuruluşundan bu yana bu kadar geniş kapsamlı belgenin kabul edilmesi Filistin'in direniş tarihinin başlıca dönüm noktalarından biri olarak kabul edilebilir. Çin'in arabuluculuğunda ve bölgesel-küresel düzeyde birçok aktörün de desteğiyle yürütülen sürecin sonunda bir uzlaşıya varılması, Filistinli grupların da ortak bir zeminde hareket edebilmek için gerekli birlikteliğin sağlanmasına dair duyduğu ihtiyacın bir yansımasıdır. Mutabakat metninin içeriği ve farklı geleneklere sahip siyasal grupların buna destek vermesi umutları yeşertici olmakla beraber Filistin'in mevcut gerçekliğinden ötürü birçok riskin bulunduğu da göz ardı edilmemesi gereken bir vakıadır.
Siyonist yönetimin işgaline karşı güçlü bir blok oluşturulamadığı için işgal devleti yıllardır Filistinli gruplar arasındaki ihtilaflardan yararlanmış ve agresif yayılmacı tavrını herhangi bir kesintiye uğratmaksızın sürdürmüştü. Varılan uzlaşı çerçevesinde "birlik" görünümünün önemine dair demeçler verilse de siyasal grupların geçmişten tevarüs eden sorunlu alanların üzerinden nasıl geleceği ve birlik söyleminin daha kurumsal bir zemine aktarılmasında ne tür stratejiler geliştirecekleri muğlaklığını korumaktadır. Ayrıca Fetih ve Hamas arasındaki başlıca gerilim noktasının Siyonist devletin tanınmasıyla ilgili olduğu düşünüldüğünde yeni süreçte tarafların bu konuda nasıl bir pozisyon alacakları Pekin Deklarasyonu'nun uygulanabilirliğini doğrudan etkileyecek bir faktördür. Hamas'ın işgal devletini varlığını resmen tanıması kısa ve orta vadede toplumsal tabanı ve ideolojik kodları nedeniyle mümkün gözükmemektedir. Böyle bir vasatta, Ramallah yönetiminin işgal devletiyle ilişkilerinin ne düzeyde yürüteceği, mutabakatın uzun ömürlü olup olamayacağını belirleyecek ana saiklerden biridir.
Filistin siyasal hayatında partiler ve hareketler kadar sahadaki etkin direniş gruplarının gücü ve meşruiyeti dışarıda bırakılamayacak bir husustur. Siyasi yapıların diyalog kanallarını açık tutmak ya da çıkar algıları nedeniyle taviz olarak adlandırılabilecek bazı hamleleri yapmasının toplumdaki karşılığının ne düzeyde olacağını şu an için kestirmek zordur. Kassam Tugayları, Kudüs Seriyyeleri ya da el-Aksa Şehitleri Tugayları'nın siyasi yapıların aldığı kararların tamamını onaylamayacakları ve muhalefet oluşturacaklarına dair emareler söz konusudur. Hatta İslami Cihad'ın mutabakat metninin ilanından sonra deklarasyona dair çeşitli eleştirileri ortaya koyması ve işgal devletinin tanınmasına dair hiçbir çerçeveyi kabul etmeyeceklerini duyurması, sürecin bir insicam dahilinde işletilmesin o kadar kolay olmayacağının delilidir.
2006'daki seçimlerin ardından yaşanan gelişmelerin Filistin'deki kırılganlığı artırdığı muhakkaktır. O tarihten beri yaşanan sorunların çoğunda gerek Abbas yönetimi gerekse ABD'nin başını çektiği Batı blokunun Hamas'a alan açmamak ve Filistin'in halkının sandıktaki iradesine demokratik olmayan bir yolla saygı duymamaktan kaynaklandığı herkesin malumudur. Filistin'in en geniş tabanlı, güçlü ve meşru hareketi Hamas'ın mutabakat metni kapsamında ilk fırsatta yapılması arzulanan seçimlerden yine zaferle çıkması halinde Fetih'in ya da bölgesel ve küresel aktörlerin nasıl tepki vereceği bilinmemektedir. Hamas'a alan açmamak adına geçmişteki hataların yinelenmesi Filistin'de etkileri çok daha yıkıcı olacak bir sürecin kapısını aralayacaktır. Bundan ötürü Filistin davasına destek veren tüm aktörlerin gelişmeleri daha yakından takip etmesi ve mutabakatın uygulanması için uygun koşulların hazırlanmasında gerekli yönlendirme ve destekleri yapması gerekmektedir.
Şüphesiz Çin'in bu süreçte oynadığı rolün de Filistin ve bölge siyasetin yeniden şekillendiği bir dönemde barındırdığı bazı riskler de bulunmaktadır. Bölgede uzun yıllar boyunca siyasal angajmandan uzak duran Pekin yönetiminin son yıllarda Orta Doğu'da belirleyiciliğini artırmasının tetikleyeceği fay hatları da iyi analiz edilmesi ve önlemlerin en doğru projeksiyonlarla erkenden alınması gereken konuların başında gelmektedir. Sonuç olarak Pekin'de Filistin grupların vardığı uzlaşı tarihi bir önem sahip olmakla beraber romantize edilmemesi gerekecek kadar hayati bir gelişmedir. Bundan ötürü sürecin dikkatli bir şekilde takip edilmesi ve ihtiyaç halinde ise doğru zamanlama ve doğru araçlarla sürece katkı sağlanmak adına yapıcı müdahalenin yapılması gerekmektedir.