ABD Başkanlık seçimlerine bir buçuk ay kaldı. Mutat olduğu üzere seçimler 5 Kasım'da (her dört yılda bir kasım ayının ilk pazartesi gününü takip eden ilk salı günü) tamamlanacak. Anketler Harris ve Trump arasında başa baş bir yarışın geçtiğini gösteriyor. Birleşik Devletlerin uluslararası siyaset, ekonomi ve güvenlikteki belirleyici ağırlığı ve başkan adaylarının birbirinden farklı yaklaşımları sebebiyle seçim, ABD dışında da yakından takip ediliyor. Zira Güneydoğu Asya'dan Ortadoğu'ya, Latin Amerika'dan Doğu Avrupa'ya kadar neredeyse her ülkenin ABD ile öyle ya da böyle bir etkileşimi söz konusu.
Seçim sürecini takip ederken ABD'nin kendine has başkanlık seçimi usulünü de gözden kaçırmamak gerekiyor. ABD'de seçim sistemi tıpkı siyasal yapının diğer bileşenlerinde olduğu gibi oldukça özgün niteliklere sahip. Dikey ve yatay kuvvetler ayrılığı mekanizmalarıyla örülü bir hükümet sistemine sahip olan ABD'de anayasal mimaride federalizmin bariz etkisi görülür.
Her eyaletten eşit sayıda seçilen senatörden müteşekkil ve federal başkana karşı önemli silahlara sahip Senato'nun, eyaletler fark etmeksizin Amerikan halkının bütününün temsil edildiği Temsilciler Meclisine karşı ikinci planda bırakılmaması federe devletlerin varlığının federal devlete karşı korunduğunun açık bir göstergesidir. Öte yandan iki partili sistem ve disiplinsiz parti yapısı da Amerikan başkanlık sistemini Avrupa'daki demokratik rejimlerden ayrıştıran çok önemli diğer iki unsurdur.
Kendine Özgü Bir Seçim Usulü
Monist yürütme organını oluşturan başkanın seçiminde de ABD'ye has özellikler öne çıkıyor. Amerikan Başkanlık seçimlerinde göze çarpan ilk farklılık iki dereceli bir seçim sisteminin uygulanmasıdır. Kaynağını anayasadan alan bu sistemde seçmenler önce "seçiciler kurulunu" (electoral collage) oluşturacak delegeleri, delegeler de başkanı seçiyor.
Seçiciler Kurulu, ABD Kongresinin kompozisyonuna uygun şekilde oluşturulur. Delege sayısı öncelikle (temsilciler meclisinde olduğu gibi) nüfusa nispetle belirlense de daha sonra her eyalete (senatör sayısı gibi) ikişer delege daha eklenir. Dolayısıyla 538 delegenin 435'i nüfusa oranla, 100'ü eşit oranda, üçü de DC'yi temsilen seçilir. Bu usul Amerikan Anayasasında şu şekilde açıklanır: "Her eyalet, kendi eyalet yasama meclisinin tayin edeceği şekilde, o eyaletin Kongre'ye gönderme hakkına sahip olduğu Senato ve Temsilciler Meclisi üyesi toplam sayısına eşit sayıda seçici (elector) tayin edecektir" (1961'de yapılan 23. Değişiklik ile Washinghton DC'ye de seçme hakkı tanınmıştır).
Bu 538 delegenin çoğunluğunu yani 270 delegenin oyunu alan aday başkanlığa seçilmiş olur. Şayet bir başkan adayı seçiciler kurulunun çoğunluğunun desteğini elde edemezse başkan anayasa gereğince temsilciler meclisince belirlenecektir. Fakat burada da her eyaletin bir oy hakkı olacaktır ve çoğunluğu alan aday başkan seçilecektir. Başkan yardımcısı ise Senato tarafından seçilecektir (12. Değişiklik, ABD Anayasası).
Federalizm ve Demokrasi Gerilimi
Dolayısıyla nüfusun delege sayısına doğrudan yansımaması küçük eyaletlerin önemini artırıyor. Örnek vermek gerekirse nüfusu 650 bin olan Vermont ile nüfusu 576 bin olan Wyoming 3'er delegeye sahipken sırasıyla 30 ve 40 milyon nüfusa sahip Texas 40 ve California 54 delege seçiyor. Sistem federalizmin etkisiyle bireysel seçmenden çok eyaletlerin belirleyiciliğini gözetiyor.
Seçiciler tek turlu basit çoğunluk sistemine göre seçildiğinden iki partili sistem ciddi anlamda teşvik edilmiş oluyor. Üçüncü bir partinin ortaya çıkışı güçleştiğinden siyasal parti sistemindeki parçalanma engelleniyor. Bu durumun yasama organının karar alma istikrarına olumlu etki ettiğini söylemek mümkün. Ancak bütün ülkeyi tek bir seçim çevresi olarak görmeyip eyalet bazlı iki dereceli bir delege sistemiyle (Maine ve Nebraska hariç) "kazanan hepsini alır" (winner-takes-all) prensibinin kombinasyonu, temsilde adalete zarar veren sonuçların da ortaya çıkmasına yol açmıştır. Nitekim son iki yüzyıldaki beş başkanlık seçiminde seçimi daha az seçmenin (fakat daha fazla delegenin) oyunu alan aday kazanmıştır:
-1824'te dört adaylı seçimde hiçbir aday seçiciler kurulunda oyların çoğunluğunu kazanamayınca seçim Temsilciler Meclisine gitmiş ve daha az oy almasına rağmen John Adams başkan olarak seçilmiştir.
-1876 seçiminde Demokrat Samuel J. Tilden rakibinden 264.292 oy fazla almasına rağmen, başkanlığa Cumhuriyetçi Rutherford Hayes seçilmiştir.
-1888 seçimlerinde rakibi Demokrat Grover Cleveland 100.456 oy fazla almasına rağmen, başkanlığa Cumhuriyetçi Benjamin Harrison seçilmiştir.
-2000'de Demokrat aday Al Gore rakibinden 540.520 oy fazla almışsa da başkanlığa George W. Bush seçilmiştir.
-2016'da ise Cumhuriyetçi Donald Trump rakibi Demokrat Clinton'dan neredeyse 3 milyon (2.864.903) daha az oy almasına rağmen başkanlığı kazanmıştır[1].
Peki iki dereceli sistemin getirdiği önemli bir risk olan seçmen iradesiyle seçicilerin tercihleri arasında bir farklılaşma yaşanması mümkün müdür? Bunu engelleyecek herhangi bir anayasal hüküm bulunmuyor. Ancak eyalet yasaları ya da partiler bu konuda delegeleri bağlayıcı kurallar getirebiliyor.
Bugüne değin delegeler çok büyük bir oranda eyaletlerindeki sonuçlara paralel şekilde oy kullanmıştır. Dolayısıyla farklı yönde bir adayı desteklemeleri oldukça istisnai bir durumdur[2]. Yapılan 58 başkanlık seçiminde oy kullanan 23.507 delegeden yalnızca 90'ı seçmenlerinden farklı yönde tercihte bulundu[3]. "Sadakatsiz delege" (faithless elector) olarak nitelendirilen bu seçicilerin sayısı 2016 seçimlerinde yedi olmuştu. Washington ve Colarado'dan iki delegenin Clinton'ı desteklemesi gerekirken Trump'a oy vermişti.[4]. Bu durum bugüne kadar sonuçlar üzerinde etkili olmasa da potansiyel bir risk olarak masada duruyor.
Neticede anayasal dayanağı ve federalizmi gözeten yönleriyle desteklenen ABD'deki başkanlık seçimi usulünün, içerdiği belirsizlikler, komplike yapısı ve temsilde adalet ilkesine aykırı sonuç üretme potansiyeliyle eleştirildiğini ve Amerikan siyasal sisteminin kendi özgünlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
[1] "Guide to US Presidential Elections", American Bar Association.
[2] "Electoral College", National Archives.
[3] "Another possible risk in U.S. election: faithless electors", Reuters.
[4] "The role of the Electoral College in US presidential elections", European Parliamentary Research Service, s. 6.