31 Mart yerel seçimleri, çarpıcı sonuçları ve seçmenin vermek istediği mesajlar ekseninde tartışılmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da seçim sonrası kapsamlı bir muhasebeye ve değişime gidileceğinden söz etmişti. Bu muhasebenin siyasi sonuçlarının neler olacağını yakında göreceğiz. Ancak hemen herkesin üzerinde uzlaştığı belli başlı reform beklentilerinin olduğu açık. Yargı, ceza adaleti, hak ve özgürlükler, yasama organının işleyişi ve hükümet sistemi reform beklentisinin yoğunlaştığı alanlar olarak sıralanabilir. Bu reform başlıkları anayasa, yasal ve uygulama düzeyinde değişiklikler gerektiriyor.
Erdoğan'ın uzunca bir süredir canlı tuttuğu yeni anayasa gündemi de bu noktada devreye giriyor. Özellikle Cumhurbaşkanlığı sisteminde reform, denge ve denetleme mekanizmaları ile temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi anayasal çerçevede ele alınması gereken konular. Nitekim önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanın Özgür Özel arasında gerçekleşmesi beklenen görüşmesinin başlıklarından biri de yeni anayasa olacak. Erdoğan gazetecilere yaptığı açıklamada Özel'e anayasa konusunda teklifinin olabileceğini belirterek şu ifadeleri kullanmıştı: "Türkiye'nin eskinin darbe ruhunu özünde barındıran anayasa metninden kurtulup, yenilikçi ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşma zamanı gelmiştir. Yani bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi'nin de böyle bir değişime destek verebileceği düşüncesinde ve inancındayım. Bu görüşme sağlandığında tabii ki anayasa konusu da bizim görüşme başlıklarımızın arasında yer alacaktır. …Doğrusu ben de bize çok ama çok dar gelen bu mevcut anayasayla ilgili liderler olarak neler yapabiliriz, bunları konuşmakta fayda var diye düşünüyorum. Sayın Özel'in bu ziyaretinin gerçekleşmesi halinde kendisiyle de bunları konuşarak böyle bir adımı atabileceğimizi kendisine teklif etmekten daha doğal bir şey olmaz."
Yeni anayasanın muhteviyatı bir kenara bu tartışma ortamının bizatihi kendisi, siyasete yeni ve pozitif bir alan açacaktır. Ülke olarak yaşanan seçim yorgunluğunun ardından anayasa temelinde sahici sorunlarına yeniden odaklanması önemli fırsat pencereleri sunacaktır. Diyalog atmosferi siyaset tarafından iyi değerlendirilirse iktisadi ve sosyal kalkınma için bir manivela vazifesi görebilir.
Muhalefet Parlamenter Sistem Israrını Gözden Geçirmeli
Bu bağlamda hem iktidara hem de muhalefete düşen önemli sorumluluklar bulunuyor. Daha önce AK Parti'nin yeni anayasa önerisine parlamenter sisteme dönüş ısrarıyla karşılık vermeyen ve 14 Mayıs seçimlerine "güçlendirilmiş parlamenter sistemi (GPS)" vaadiyle giden CHP ve diğer muhalefet partilerinin hükümet sistemi rezervlerini gözden geçirmesi elzem.
Zira başkanlık sistemiyle geçirilen beş yılın ardından gidilen 2023 seçimlerinde; seçmen pandemi, yüksek enflasyon ve 6 Şubat depremleri gibi sorunlara karşın tercihini muhalefetin en iddialı projesi olan GPS yönünde kullanmamıştı. CHP'nin akıntıya karşı siyaset yapmaması; seçmenin 2017 referandumu ve 2023 seçimlerinde verdiği mesajı doğru okuyarak yeni anayasayı parlamenter sisteme dönüşe indirgemekten vazgeçmesi gerekiyor.
Belli ki Türk seçmeni, Cumhurbaşkanlığı sisteminin kendisine sunduğu hükümetin doğrudan halk tarafından sandıkta kurulması, hükümet istikrarı, yasama ve yürütmeyi ayrı ayrı oylayabilmesi gibi imkanlardan feragat etmek istemiyor. Ancak bu mevcut başkanlık sistemi mimarisinde denge ve denetleme sistemi ile kuvvetler ayrılığı yönünden bir revizyona gidilmeyeceği anlamına gelmiyor. Zaten Cumhurbaşkanı ve AK Parti yetkilileri de "sistemde tadilata" açık olduklarını her seferinde dile getiriyor.
Cumhurbaşkanlığı Sisteminde Revizyon
O halde hükümet sistemi ve kuvvetler arası ilişki özelinde hangi adımlar atılabilir, bunları ele almakta fayda var. Her şeyden önce başkanlık sisteminin mevcut işleyişi yanında gelecekte yaşanması muhtemel senaryolar yönünden de yeniden düşünülmesi gerekiyor. Olası bir "bölünmüş yönetim" denkleminde sistemin mümkün olduğunca stabil şekilde işlemesini temin edecek tedbirler üzerinde çalışmak gerekiyor.
Örneğin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlar arasında konu bakımından yetki alanı sınırlarının netleştirilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı ve Meclis çoğunluğunun farklı siyasi eğilimlerde olması durumunda Cumhurbaşkanının kendi hükümet programını uygulamasına imkan tanınmalı. Mevcut Anayasa hükümlerine ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihadı Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine ilişkin bir mahfuz düzenleme alanının bulunmadığı yönünde. En azından bakanlıkların görev ve yetkileri ile teşkilatları yönünden münhasıran Cumhurbaşkanına ait bir düzenleme alanı tesis edilmesinin önemli.
Buna mukabil Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bilgi edinme ve yürütmeyi denetleme yollarının anayasal düzeyde güçlendirilmesi ve teminat altına alınması da denge ve denetleme sistemi bakımından etkili bir tedbir olacaktır. Bu çerçevede bakanların Genel Kurul ve Meclis komisyonlarında milletvekillerince mutat şekilde dinlenmesi, meclis araştırma komisyonlarının yetkilerinin genişletilmesi, meclis çalışmalarında muhalefet ve sivil toplum katılımının daha etkin bir düzeye taşınması gerekir.
İçtüzük ya da "Sessiz Anayasa" Reformu
Meclisin yasama ve denetim fonksiyonlarının güçlendirilmesi yalnızca anayasal düzenlemeyle değil belki de ondan daha çok yeni bir Meclis İçtüzüğü ile hayata geçirilebilir. Tarık Zafer Tunaya tarafından "sessiz anayasa" olarak nitelendirilen İçtüzükte çoğulcu demokrasi ve etkin yasama temelinde yapılacak değişiklik; Meclisin müzakere, kanun yapma ve yürütmeyi denetleme kapasitesinin artırılması kuvvetler arası dengeyi tahkim edecektir. Bu bağlamda 2009 tarihli iktidar ve muhalefet uzlaşısı ile hazırlanan içtüzük taslağı bugün için de esaslı bir referans noktası olmaya devam ediyor.
Yargıda Reform
Reform gündeminin tartışmasız biçimde en önemli ve acil konu başlıklarından birisi de yargıdır. 2017 Anayasa değişikliğinin en az düzenleme yaptığı husus yargıydı. Yeni anayasa bağlamında yargı organı; kuvvetler arası denge ve yargı bağımsızlığı ekseninde ele alınmalı. Bu düzenleme; Anayasa Mahkemesi üye kompozisyonunun gözden geçirilmesi, mahkemeye seçilecek üye sayısında Cumhurbaşkanı ve TBMM arasında bir denge oluşturulması, yargı organlarına Meclis tarafından seçilecek üyelerde nitelikli çoğunluk esasının gözetilmesi hususlarını içermeli.
Ancak yargının daha adil ve etkin şekilde işlemesi için yeni anayasaya bağlı kalmaksızın atılması gereken adımlar da bulunuyor. Evvela toplumda ciddi bir rahatsızlık konusu olan 5 yıl altındaki hapis cezası mahkumiyetlerinin infazının erteleme, şartlı salıverme, denetimli serbestlik, açık cezaevine ayırma gibi kurumlarla zayıflatılmadan hükme uygun şekilde uygulanması sağlanmalı. Muhtemelen önümüzdeki günlerde bu konuda bir kanun teklifi Meclise sunulacak. Diğer taraftan yargıdaki iş yükünün yönetilmesi ve makul sürede yargılanma hakkına riayet de doğrudan vatandaşın beklentileri arasında yer alan konu başlıklarından biri.
Önümüzde seçimsiz geçirilecek ve bu reform başlıklarının hayata geçirilmesi için elverişli bir dört yıl var. Bunun son bir yılını, seçim sath-ı mailine tekabül ettiği için düşersek özellikle 2024-2027 dönemi siyaset kurumunun Türkiye'nin yapısal sorunlarına eğilmesi için eşsiz bir fırsat sunuyor.