Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in öncülüğünde, "BM Geleceğin Zirvesi" başlığı altında, 24-30 Eylül tarihlerinde, karmaşık bir jeopolitik atmosferde düzenlenmiştir. Bu oturuma 76 devlet başkanı, 4 prens, 2 hükümet başkanı, 42 başbakan yardımcısı, 9 bakan, 54 bakan yardımcısı ve Avrupa Birliği delegasyonunun katılmasına rağmen BM Güvenlik Konseyi (BMGK) daimî üyesi 5 ülkenin katılmaması dikkat çekmiş ve BMGK'nın yapısal sorunları yeniden tartışmaya açılmıştır. Küresel sorunlara yönelik somut kalıcı çözümler üretemeyen, başta Rusya-Ukrayna savaşı gibi güncel çatışmaları durduramayan BM 79. Genel Kurulu'ndaki konuşmalarda İsrail'in Filistin'deki soykırım ve etnik temizlik politikaları ana gündem maddelerinden biri olmuştur.
İsrail'e Karşı Ortak Tavır
Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu'nda birçok lider, İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği saldırıları soykırım olarak nitelendirmiştir. Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, apartheid rejimine karşı mücadele tecrübesine dayanarak, Gazze'de yaşananları insanlığa karşı işlenen bir suç olarak tanımlamıştır. Ramaphosa ayrıca, BM Güvenlik Konseyi'nde reform yapılması gerektiğini belirterek, mevcut yapının dışlayıcı ve çağ dışı olduğunu vurgulamış, İsrail'in Uluslararası Adalet Divanı'nda soykırım suçlamalarıyla karşı karşıya kaldığını belirtmiştir.
Aynı şekilde Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarını kapitalist sistemin bir yansıması olarak görmüş ve bu saldırıları da bir soykırım olarak nitelendirmiştir. Petro, Netanyahu'yu kapitalist elitin kahramanı olarak tanımlarken, bu elitin mağdur halkları görmezden geldiğini ifade etmiştir. Benzer şekilde Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed es-Sani, İsrail'in Gazze ve Lübnan'daki sivil halklara yönelik saldırılarını kınamış ve İsrail'in barışa yanaşmadığını belirtmiştir. Bununla birlikte Katar, stratejik bir tercihle arabuluculuk faaliyetlerine devam edeceğini vurgulamıştır. Ayrıca Nijer, Angola, Brezilya, Şili, Maldivler ve İrlanda gibi birçok ülke İsrail'in Gazze'deki saldırılarına karşı tavır almış ve Filistin'in yanında durduklarını ifade etmişlerdir. Bu tavırlar, İsrail'in uluslararası arenada insan hakları ihlali olarak değerlendirilmesine neden olmuş ve Gazze'deki durumun bir soykırım olarak kabul görmesi yönünde bir uluslararası konsensüs oluşmuştur.
Türkiye'nin BM Reformu Talebi
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, BM 79. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, dünya çapında hızla tehlikeli bir atmosfere sürüklendiğini ifade ederek, BM'nin işlevselliğini yitirmesi tehlikesine dikkat çekmiştir. Guterres, özellikle Lübnan'ın yeni bir Gazze olma riski taşıdığını vurgulamış ve küresel sorunların çözümü için uluslararası diplomasinin ve iş birliğinin önemine değinmiştir. Bu noktada BM'nin reform edilmesi gerektiğini belirten Guterres, mevcut uluslararası sistemin etkisiz olduğunu dile getirerek, BM'de yapısal değişikliklere duyulan ihtiyacı açıkça ortaya koymuştur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da BM reformu konusundaki kararlı duruşunu bir kez daha vurgulamış, BM'nin işlevsiz bir yapıya dönüşmeye başladığını belirtmiştir. Erdoğan, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan BM Güvenlik Konseyi'nin daimî üyelerinin veto haklarıyla küresel sorunların çözümünü engellediğini, BMGK'nın daimi üyesi olan aktörler ve bu aktörlerin cezadan muaf kalma imtiyazına dolayısıyla adaletsiz bir yapıya neden olduğunu dile getirmiştir. Türkiye'nin BM reformu çağrıları, uluslararası sistemin adalet ve kapsayıcılık temelinde yeniden şekillendirilmesi gerektiğine olan vizyonunu yansıtmaktadır. Bu anlamda Türkiye'nin bu reform talepleri, BM'nin yeniden yapılandırılıp adil bir düzene hizmet etmesini ve küresel barışa daha etkin katkı sağlaması için gerekli görülmektedir. Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da artarak devam eden İsrail terörü 2014'teki 69. BM Genel Kurulu'nda "Dünya beşten büyüktür" şiarı ile somutlaşan Türkiye'nin BM reform talebinin oldukça gerekli olduğunu ortaya koyan güncel örnekler olarak görülebilir. Dolayısıyla BM'nin mevcut yapısı, Filistin ve Lübnan gibi ülkelerdeki sivillerin güvenliğini sağlama ve İsrail'in durdurulması konusunda ciddi bir başarısızlık yaşamaktadır.
Gazze Diplomasisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2005 yılından bu yana BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmalarda, BM'nin işlevsizliğini ve İsrail'in Filistin'de sürdürdüğü etnik temizlik, işgal ve soykırım politikaları başta olmak üzere bütün kriz alanlarını gündeme getirmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarında ortak bir tema olarak, Filistin halkının haklarının korunması ve İsrail'in saldırganlığına karşı uluslararası toplumun harekete geçmesi gerektiği sıkça vurgulanmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM platformlarında daimî olarak BM reformunu gündeme getiren liderlerden biridir ve bu konuda uzun vadeli ve tutarlı bir duruş sergilemektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 79. BM Genel Kurulu'ndaki konuşması da benzer bir çizgide devam etmiştir. Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan Gazze'de İsrail tarafından kasıtlı olarak hedef alınan kadınlar, çocuklar, sağlık çalışanları ve gazetecilerden bahsetmiş ve bu eylemlerin bir soykırım olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Netanyahu'yu Hitler'e benzeterek, uluslararası toplumun, tıpkı Hitler'i durdurduğu gibi Netanyahu'yu da durdurması gerektiğini vurgulamıştır. Bu vurgu, soyut bir söylemden öteye geçmiş ve ilk defa Türkiye İsrail'in durdurulması noktasında kuvvet kullanımını öne çıkarmıştır. Bu anlamda İsrail'in durmaksızın sürdürdüğü ve Batı Şeria'dan Lübnan'a kadar saldırganlığının yayıldığı güvenlik atmosferinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarihi bir çağrıda bulunarak, Gazze'deki İsrail soykırımının son bulması adına zorlayıcı tedbirlerin alınmasını, Genel Kurul'un 1950 tarihli Barış İçin Birlik Kararı'nda olduğu gibi kuvvet kullanma yetkisinin gündeme getirilip değerlendirilmesini teklif etmiştir. Söz konusu öneri Türkiye'nin Filistin davasına verdiği desteğin ne kadar samimi ve kararlı olduğunu göstermektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'e karşı uluslararası kuvvet kullanılması gerektiğine yönelik çağrısı, Türkiye'nin Filistin'e yönelik desteğinin diplomatik sınırların ötesine geçebileceğini ortaya koymaktadır.
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek BM konuşmasında gerekse ABD'li medya kuruluşu olan NBC'ye verdiği röportajda Hamas'ın terör örgütü olmadığını, topraklarını savunan bir direniş hareketi olduğunu ifade etmiştir. Söz konusu durum Hamas'ı terör örgütü olarak gören, başka ülkelerin bu yönde adım atmaları noktasında baskı uygulayan ve medyada propaganda yapan başta ABD olmak üzere birçok Batılı ülkelerine bir meydan okumanın yanında Türkiye'nin Filistin direnişi yanında olduğunu gösteren bir somut bir hamle olarak görülebilir. Benzer şekilde Hamas'ın ateşkesi kabul etmediği şeklindeki İsrail propagandasının da gerçekliği yansıtmadığını, Hamas'ın Mayıs'taki ateşkesi kabul ettiğini, İsrail'in barıştan yana bir aktör olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail kurşunu ile öldürülen ve aynı zamanda Türkiye ve ABD vatandaşı olan Ayşenur Ezgi Eygi ile alakalı da bütün hukuksal süreçleri yürüteceklerini belirtmiştir. Ayrıca gerek Ayşenur gerekse Gazzeli, Batı Şerialı veya Lübnanlı çocukların, kadınların öldürülmesine tepki vermeyen Batılı aktörlerin de çifte standart politikalarını eleştirmiştir.
Sonuç olarak BM 79. Genel Kurulu, İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırım ve etnik temizlik politikalarının uluslararası arenada geniş çapta eleştirildiği bir platform olmuştur. Türkiye'nin uzun süredir sürdürdüğü BM reform talepleri, BM 790. Genel Kurulu'nda da güçlü bir şekilde dile getirilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in eylemlerini soykırım olarak nitelendirerek, Filistin halkının haklarının korunması gerektiğini belirtmiş ve uluslararası toplumun daha sert adımlar atması gerektiğini vurgulamıştır. Türkiye'nin BM reformuna yönelik talepleri, mevcut uluslararası sistemin adaletsiz yapısını eleştirmekte ve küresel barışın sağlanması için daha kapsayıcı bir yapıya ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
Bu bağlamda BM'nin reform edilmesi, küresel sorunların daha etkin bir şekilde çözülmesi açısından hayati bir önem taşımaktadır. Nitekim BM'nin mevcut yapısı, küresel krizlere ve özellikle İsrail saldırganlığına karşı çözüm üretme konusunda yetersiz kalmıştır. Dolayısıyla Türkiye'nin BM reform talepleri, uluslararası sistemin adalet temelinde yeniden şekillendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu nedenle, BM'nin işlevselliğinin artırılması, bölgesel ve uluslararası krizlerin çözümü için kaçınılmazdır. Türkiye'nin bu konudaki kararlı tutumu, hem Gazze'deki insani krizin son bulması hem de küresel barışın sağlanması açısından stratejik bir öneme sahiptir.