14 Mayıs 1948, Filistin toprakları üzerinde İsrail işgalinin tescillenmesine, işgalin "devletleşmesine" ve bir milletin (Filistin) trajedisini işaret eder. Bu tarih, hem İsrail'in kuruluş günü olarak kaydedilmiş hem de Filistinliler için Nekbe (Büyük Felaket) olarak anılmıştır. Ortadoğu ve Filistin açısından tarihsel bir dönemeç ve süreklilik kazanan sistematik bir felakete tekabül eden Nekbe, Filistin devleti ve toplumu açısından çok boyutlu bir süreç olarak görülebilir. Bu anlamda Nekbe'yi tarihi bir olay değil, aksine İsrail sistematik, kasıtlı bir şekilde yürüttüğü işgal, soykırım, tehcir ve yerleşimci teröründen bağımsız okumamak gerekiyor. Dolayısıyla Nekbe, Filistin halkının kitlesel sürgününün, toplumsal ve ekonomik yapısının çözülmesinin başlangıcıdır ve bu sürecin sosyo-politik sonuçları günümüze kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla 1948'de başlayan Nekbe günümüzde de devam etmektedir. Örneğin 7 Ekim'den beri İsrail'in uyguladığı devlet terörünün temel amacı da Gazze Nekbesi oluşturmaktır.
Nekbe'nin Sosyo-Politik Etkileri
Nekbe'nin Filistinliler nazarında ortaya çıkardığı ilk etki, devlet-toplum ilişkileri üzerine yansımıştır. 14 Mayıs 1948'de İsrail'in "devletleşmesi" sürecine rağmen bir devlet çatısına kavuşamayan Filistinliler açısından bu kriz, günümüze kadar sürmüştür. İsrail sorununun çözülememesinin en büyük nedenlerinden biri de Nekbe sonucu ortaya çıkamayan Filistin devletidir. Söz konusu devletsizlik Filistinliler nazarında başka bir problem daha ortaya çıkarmıştır. Bu problem de kimlik krizidir. 1948'den itibaren devletsizlik ve belirsizlik koşulları altında yaşamaya başlayan Filistinliler çeşitli hukuksuzluklara maruz kalmıştır. Örneğin Deir Yasin katliamı ve İsrail'in kurulması ile başlayan bu süreçte, yaklaşık 700 Filistin köyü yok edilmiş ve bir milyona yakın Filistinli yaşadığı bölgeden uzaklaştırılarak mülteci durumuna düşmüştür. Deir Yasin katliamı gibi olaylar, İsrail'in terör ve tehcir politikalarını açıkça ortaya koymuştur. Bu tür eylemler, İsrail'in kuruluş sürecindeki zorlayıcı politikaların bir parçası olarak görülmüş ve İsrail tarafından zamanla normalleştirilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda İsrail, terör-tehcir-soykırım-işgal ve hak ihlallerini içeren politikalarını Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kurumlar nezdinde halkla ilişkiler kampanyaları ile (public relations campaign) çalışmalarıyla meşrulaştırmaya çalışmıştır. Bu süreçte başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere olmak üzere birçok Batılı aktörün İsrail'i koşulsuz şartsız desteklediği görülmektedir.
Nekbe ile başlayan bu kitlesel göç, Filistin toplumunun sosyal ve ekonomik yapısını temelden sarsarken, aynı zamanda ulusal kimliklerini ve toplumsal dayanışmalarını yeniden şekillendirmelerine neden olmuştur. Uluslararası toplumun göz önünde maruz bırakıldıkları İsrail işgali ile birlikte devletleri olmayan Filistinliler kimlik problemleri de yaşamıştır. Bu noktada özellikle farklı Arap ülkelerine giden ve mülteci konumuna düşen Filistinlilerin maruz kaldığı ikinci sınıf vatandaşlık ve sosyal adaletsizliklerin varlığından söz edilebilir. Filistinliler için vatandaşlık, genellikle ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören bir kontrol ve aidiyet aracı olarak kullanılmıştır. Ürdün ve İsrail tarafından verilen vatandaşlıklar, gerçek anlamda eşitlik ve ortaklık vaat etmekten uzak bir profil çizmiştir. Ayrıca Lübnan, Suriye ve Ürdün'deki Filistinli mülteci kampları, adaletsizlik ve ihmalin somut örneklerini teşkil etmiş ve bu durum halen geçerliliğini korumaktadır.
Nekbe'nin Uzun Vadeli Etkileri ve Diaspora
Nekbe süreci, kısa vadede Filistinli halkın Filistin topraklarından zorla uzaklaştırılması ve köylerin, yaşam alanlarının işgal edilmesi gibi maddi sonuçlar doğursa da siyasi anlamda da birtakım gelişmeleri ortaya çıkarmıştır. Bu sonuçların başında Filistin diasporası ve kültürel direniş mefhumları gelmektedir. Bilindiği üzere Nekbe sonrası sürgün, milyonlarca Filistinlinin dünyanın dört bir yanına dağılmasına neden olmuştur. Bu sürgün kendiliğinden ortak bir Filistin diasporasının oluşmasını sağlamıştır. Arap ülkelerinde ve Batılı ülkelerde eğitime ve önemli iş alanlarına yönelen Filistinli diaspora Filistin kimliğinin korunmasını ve geliştirilmesini öncelemiştir. Şiirler, hikayeler ve radyo programları gibi kültürel üretimler, Filistinlilerin tarihsel belleğini ve kimlik bağlarını güçlendirmiştir.
Özellikle Batı'da tıp ve diğer entelektüel donanım gerektiren akademik alanlarda ilerleme sağlayan Filistin diasporası Nekbe'nin ürettiği bir sonuç olarak görülebilir. Ayrıca ABD ve Batı'daki üniversitelerde başlayan öğrenci protestolarından hareketle, küresel intifadanın yaşandığı son günlerde Nekbe sonrası oluşan Filistin diasporasının ne kadar etkin olduğu rahatlıkla görülebilir. Nitekim bu diasporanın uzun yıllardır sürdürdüğü politikalar sayesinde, Filistin meselesi uluslararası alana taşınmıştır. Diğer bir ifade ile Nekbe sonrası tohumları atılan ve gün geçtikçe güçlenen Filistin diasporasının çalışmaları ile Filistin meselesi, Arap dünyasında ve uluslararası alanda geniş bir yankı bulmuştur. Dolayısıyla İsrail'in Nekbe süreci ile inşa ettiği Filistin diasporası, İsrail'in işgal politikalarını başarısız kılmaktadır. İsrail gerek Nekbe ile gerekse de BM'nin Filistinlilere geri dönüş hakkını tanıyan 194 sayılı kararı uygulamamakla stratejik bir hata yapmış ve işgal karşısında güçlenen bir Filistin diasporası inşa etmiştir.
Devam Eden Bir Süreç Olarak Nekbe
İsrail'in kuruluşu ile başlayan Nekbe süreci Filistin'in sistematik biçimde işgal edilmesine olanak sağlamıştır. Nitekim İsrail devletinin oluşması karşısında devlet kisvesine bürünemeyen Filistin siyasal tecrübesi devletsizlik, kimliksizlik, ikinci sınıf vatandaşlık gibi kronik problemlerle karşılaşmıştır. Ayrıca İsrail'in kurulması ve Nekbe süreci Ortadoğu'daki istikrarsızlığın kökleşmesine ve Filistinli kimliğinin yok edilmesinin hızlanmasını tetiklemiştir.
Nekbe süreci ve İsrail'in politikaları sonucu Filistin diasporası ortaya çıkmış ve farklı boyutlarıyla direnişe destek sağlanmıştır. Sonuç olarak Nekbe, sadece bir tarih değil, devam eden bir süreç olarak Filistinlilerin yaşamında derin izler bırakmaktadır. Nekbe'nin yarattığı bu sosyo-politik yıkım, uluslararası toplumun ve bölgesel aktörlerin sorumluluklarını yeniden gözden geçirmelerini gerektirmektedir.