Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MEHMET RAKİPOĞLU

Körfez Perspektifinden Türkiye-Irak Yakınlaşması ve Kalkınma Yolu Projesi

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Irak'a 13 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği resmi ziyaret, bölgesel ilişkilerde önemli bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Uzun süre Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanlığı yapan ve halihazırda Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Hakan Fidan'ın mekik diplomasisi yürüttüğü ve kurumsal bir zihinle pişirilen Irak siyaseti, Türkiye-Irak ilişkilerine ve Ortadoğu'ya istikrar getirmeyi planlıyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak temasları ve imzalanan anlaşmalar sadece ikili ilişkiler bağlamında değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel denklemde de önem arz ediyor. Bu anlamda özellikle Körfez ülkeleri, Türkiye-Irak yakınlaşmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiği ve bu sürecin bölgesel istikrara katkı sağlayacağını düşündüğü ifade edilebilir. Nitekim Körfez medyası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak ziyaretini olumlu biçimde resmederek Körfez'in bir konsensüs halinde Türkiye-Irak yakınlaşmasından memnun olduğunu ifade etmiştir.

Güvenlikte İş Birliği

Türkiye-Irak arasındaki yakınlaşmaya Körfez ülkelerinin bakışını etkileyen birinci dinamik güvenliktir. Amerika Birleşik Devletleri'nin 2003'teki işgali ile istikrarsızlığı iyice artan Irak'ta mevcut Sudani hükümeti, Türkiye ile terörle mücadele noktasında güvenlik iş birliği yapmayı tercih ediyor. Buna göre Irak'ın Türkiye ile iş birliğinin temelde iki noktaya tekabül ettiği ifade edilebilir. Bunlardan birincisi daha çok sistemik/yapısal dinamikler üzerinden şekilleniyor. 2003 ABD işgali, 2005 anayasası ve sonrası Maliki yönetiminin tesis ettiği mezhepçi politikalar Irak'ta yapısal dengeleri yerle bir etmiştir. İşgalin ardından 20 yıla yakın süre geçmesine rağmen, iktidara gelen hükümetler yeni bir sistem inşa edememiştir. Sudani hükümeti ise bu açmazları Türkiye ile yakın ilişkiler yürüterek aşmaya çalışmaktadır. Nitekim Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmakta, PKK terörüyle mücadelenin Irak'ın siyasal istikrarına katkı sağlayacağını düşünmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin Irak politikasının Bağdat yönetimi tarafından kabul edilip benimsenmesi Irak'ta Türkiye ile yeni bir iş birliği modeli ortaya çıkarmaktadır.

Bu iş birliği modeli Körfez ülkeleri açısından da önemli görülmektedir. Gerek ABD bağlamında yaşadıkları kronik, sistemik ve derin güvenlik krizleri gerekse İran kaynaklı meydan okumalar Körfez ülkelerini dengeleyici bir unsur ile yakınlaşma arayışına itmiştir. Bu anlamda bölgenin askeri, ekonomik ve diplomatik bir gücü olarak Türkiye Körfez ülkelerinin yakınlaştığı bir aktör olarak görülmektedir. 2021'in son aylarında BAE ile başlayan ve daha sonra Suudi Arabistan'ın da dahil olduğu Türkiye-Körfez normalleşmesinin Körfez başkentleri nazarında en önemli ayaklarından birisi, Türkiye'nin güvenlik tedariki sağlama potansiyelidir. Irak'ta Sudani hükümeti, gerek ABD'nin çekilmesi senaryosu sonrasında gerekse halihazırda başta Haşdi Şabi gibi milislerle etkin olan İran'ın dengelenmesi için Türkiye yakınlaşmaktadır. Benzer motivasyonlar Körfez ülkeleri için de geçerlidir. Ayrıca Körfez açısından Irak-Türkiye yakınlaşması İran'ın dengelenmesi noktasında tamamlayıcı bir nokta olarak görülmektedir.

Öte yandan Türkiye'nin PKK'ya karşı mücadelesi, bölgedeki güvenlik dinamiklerini de etkilemektedir. Türkiye, PKK'nın Irak'taki varlığını sona erdirmek için Irak ile iş birliği yaparken, bu durum aynı zamanda Körfez ülkelerinin güvenlik kaygılarını da hafifletmektedir. Körfez ülkeleri, Türkiye'nin PKK ile mücadelesini destekleyerek bölgesel istikrarın sağlanmasına katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin Irak ile yakınlaşması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak temasları bölgesel dengeleri yeniden şekillendirme potansiyeline sahip bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Özellikle İran'ın etkisi göz önüne alındığında, Türkiye'nin Irak ile yakın ilişkileri bölgedeki güç dengelerini etkileyebilir. Körfez ülkeleri, İran'ın bölgedeki etkisini dengelemek ve kendi çıkarlarını korumak adına Türkiye-Irak yakınlaşmasını olumlu karşılamaktadır.

Ekonomik Fırsatlar ve Rekabet

Türkiye-Irak arasındaki yakınlaşmaya Körfez ülkelerinin bakışını etkileyen ikinci dinamik ekonomidir. Nitekim Türkiye-Irak arasında imzalanan anlaşmalar aynı zamanda Körfez'in önemli aktörleri olan BAE ve Katar tarafından da imzalanmış ve bu anlaşmalar bölgesel bir mahiyet kazanmıştır.

1275 kilometre karelik demir ve kara yolunu öneren Kalkınma Yolu Projesi, Körfez ülkeleri açısından Avrupa ile daha fazla ticaret ve iş birliği yapmayı sağlayacak bir mekanizma olarak görülmektedir. Nitekim başta Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt ve Katar olmak üzere neredeyse bütün Körfez ülkeleri, petrol ve doğal gaz dışındaki ticaret kalemlerini çeşitlendirmeyi birincil öncelik haline getirmiştir. Bu noktada Körfez ülkeleri, Kalkınma Yolu Projesi öncesi Irak'taki yatırımları artırmaya başlamıştır. 2021 sonrası Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt ve Katar, Irak'a yönelik siyasi açılım politikaları güderek muhtelif noktalardaki ekonomik yatırımlarını artırmıştır. Örneğin liman işletmeciliğinde DP World başta olmak üzere birçok işletmesi ile kapsamlı faaliyetler yürüten BAE'ye ait AD Ports Groups, Irak limanlarını bir arada tutan General Company ile anlaşma imzalayarak Faw limanının genişletilmesi ihalesini almıştır.

Körfez'in bu süreçteki bir diğer ekonomik kazanımı, projenin Avrupa ile ticaretini artırma potansiyeli taşımasıdır. Avrupa ülkeleri ile ticaret hacmini geliştirmek isteyen Körfez ülkeleri, Türkiye'nin güvenlik ve istikrar sağlayacağı Irak üzerinden bu hedefe ulaşabilir. Bu anlamda Kalkınma Yolu Projesi'nin diğer ticaret rota ve projelerinden önemli ölçüde farklılaştığı görülmektedir. Örneğin 2020'de Türkiye'nin haklarını yok sayan East-Med projesi bölgesel uyumu sağlayamamış, ABD'nin kışkırtıcı pozisyonu ile birlikte çökmüştür. Bu anlamda Türkiye'nin gerek Libya ile imzaladığı MEB anlaşması gerekse Yavuz Gemisi'ni sondaj faaliyetlerine başlatması Ankara'nın bölgesel ve küresel planları bozma gücünü de göstermiştir. Benzer şekilde yine Türkiye'yi bypass eden Hindistan-Ortadoğu-Avrupa (IMEC) projesi de 7 Ekim sonrası rafa kaldırılmıştır. Dolayısıyla Körfez ülkeleri açısında Türkiye'nin kilit rol oynadığı Kalkınma Yolu Projesi, East-MED ve IMEC gibi projelere karşı bölgesel bir girişim olarak görülebilir. Stratejik ortaklık fırsatları sunan bu proje ve Ankara-Bağdat yakınlaşması ticaretin güvenli şekilde icra edilmesi açısından olumlu karşılanmaktadır.

Bu süreç özellikle Körfez ülkeleri için yeni ekonomik fırsatlar ve bölgesel ticaretin canlanmasına olanak tanıyacak bir altyapı oluşturmaktadır. Körfez ülkeleri de bu projenin bölgesel ticareti ve ekonomik entegrasyonu artıracağını öngörerek desteklerini ortaya koymaktadır. Ayrıca Körfez içi rekabetin de bu proje ve yakınlaşma sürecine olumlu yansıdığı ifade edilebilir. Bu anlamda Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar, bölgedeki ekonomik etkinliklerini artırmak ve yeni pazarlara erişim sağlamak amacıyla bu projeleri yakından takip etmekte; Türkiye-Irak yakınlaşmasından doğan ekonomik fırsatlarda en çok payı kapma noktasında rekabet etmektedir.

Sonuç olarak Türkiye-Irak yakınlaşması, bölgesel ilişkilerde önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Körfez ülkeleri, bu yakınlaşmayı ekonomik fırsatlar, güvenlik iş birliği ve İran'ın dengelenmesi açısından olumlu bir adım olarak görmektedir. Her ne kadar başta İsrail'in Gazze soykırımı ve İsrail-İran gerilimi gibi güvenlik endişeleri bu sürecin daha da karmaşık hale gelmesine neden olsa da Türkiye'nin merkezi rol üstlendiği Kalkınma Yolu Projesi ve Irak ile yakınlaşma süreci bölgesel kalkınmaya ve istikrara katkı sağlamaktadır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA