Taliban'ın Afganistan'da kontrolü ele geçirmesi ile birlikte bölge ülkelerinin yanında uluslararası aktörler de Afganistan'daki süreçler konusunda gerekli çalışmaları başlattılar. Afganistan'ın komşuları olan ülkeler ve Afganistan'da vatandaşı ya da askeri varlığı bulunan ülkelerin çoğunluğu şu an için vatandaşlarını ve askerlerini Afganistan'dan tahliye etmiş durumda. Bu tahliye süreçlerinde ise Afganistan'a yakın ABD askeri üslerini barındıran Katar ve BAE de büyük oranda çeşitli roller üstlendiler. Bu iki ülkenin Afganistan'daki siyasi süreçlere yönelik ilgisi ve etkisi yeni ortaya çıkan bir durum değil. Her iki ülke de sürecin içerisinde yer alan, Afganistan'daki siyasi gelişmelerde rol oynayan iki aktör olarak gündeme geldiler.
Büyük oranda ABD'nin güdümündeki Afgan Hükümeti ile Taliban arasında gerçekleştirilen müzakerelere Katar'ın başkenti Doha ev sahipliği yapmış ve görüşmeler neticesinde Taliban ile yapılan anlaşma da bu müzakerelerin sonucunda gerçekleşmişti. Taliban'ın anlaşmada belirlenen yol haritasının aksine Afganistan'da ilerleyişini devam ettirip, ülkedeki yüzlerce idari bölgeyi kontrolüne alması ve son olarak Ağustos ayı içerisinde başkent Kabil'i de ele geçirmesinin ardından Cumhurbaşkanı Eşref Gani'nin Afganistan'ı terk ederek BAE'ye gelmesiyle ülkede yeni bir dönem başladı. BAE Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Eşref Gani ve ailesinin "insani şartlar sebebiyle" BAE'de bulunduğunu doğrularken, bu durum Abu Dabi'nin Afganistan'da yaşanan süreçteki rolünü teyit eden bir gelişme olmuştur. Öte yandan Eşref Gani'nin ABD'nin önemli müttefiklerinden Abu Dabi'yi tercih etmesi BAE'nin Washington yönetimiyle koordinasyonunu da göstermektedir. Afganistan Savunma Bakanı'nın da BAE'de olduğunun iddia edildiği günlerde, BAE ve Katar'ın Afganistan'da yabancı ülke vatandaşlarının ve askerlerinin tahliyeleri sürecinde de aldıkları roller ile birlikte, iki ülkenin de temel dış politikalarında Afganistan önemli bir sorun olarak ele alınmaya başlandı.
Afganistan'dan İngiliz, Fransız, Alman, Kanadalı, Avustralyalı ve AB'li temsilcilerin ve vatandaşların tahliye süreçlerinde BAE'nin süreçleri kolaylaştırdığı ve bu anlamda tahliyelerde görev aldığı belirtilmişti. ABD'nin BAE'de Abu Dabi'nin Ez-Zufra bölgesinde önemli bir askeri üssünün bulunması, BAE'nin üstlendiği rolün aslında ABD tarafından da tayin edilmiş olabileceğini göstermektedir. Batılı ülkelerin Afganistan'dan vatandaşlarını, temsilcilerini ve askerlerini tahliye etmesi sürecinde BAE'nin bu kriz sürecini Batılı ülkeler ile stratejik kazanımların korunması amacıyla fırsata çevirdiği de belirtilebilecektir. Özellikle Taliban'ın yabancı güçlerin ülkeden çıkarılması konusunda verdiği 31 Ağustos tarihinin bir kırmızı çizgi olarak belirtilmesi, tahliyelerin hızlanmasına ve Taliban'dan ek süre talep edilmek zorunda kalınmamasına da işaret etmektedir.
Nitekim BAE'nin krizi bir anlamda fırsata çevirmek istediği son dönem diplomasi faaliyetlerinden de anlaşılabilecektir. BAE diplomasisinde son günlerde meydana gelen iki gelişmeden birincisi, ABD Başkanı Joe Biden ile Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid'in arasında gerçekleşen görüşmedir. Bir ikinci mesele ise yine Muhammed bin Zayid ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un görüşmesidir. BAE, gerek telefon diplomasisi ve gerekse resmi açıklamalar ile de birlikte, Afganistan'daki tahliyeler sürecinde 5 bin Afgan vatandaşını da ülkesinde belirli bir süreliğine barındırabileceğini ifade etmiş ve dolayısıyla ABD ile stratejik ilişkilerdeki kazanımlarını maksimize etmeye çalışmıştır. Fakat ABD'nin bölge ülkelerine danışmadan planladığı Afgan göçmenlerin yakın ülkelerde ikamet ettirilmesi politikası, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan resmi bir açıklama ile net bir şekilde reddedilmiş ve resmi talep gelmesi halinde de bu göçmen yükünün karşılanamayacağı ifade edilmişti.
BAE'nin yanında Afganistan'daki süreçlerde öne çıkan bir diğer Körfez ülkesi de aslında Katar oldu. Taliban ile ABD ve Afgan Hükümeti arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapan Katar, Taliban Afganistan'ı ele geçirdikten sonra da bu aktif diplomasiyi kullanmaya devam etti. Katar, tartışmalı bir mesele haline gelen Kabil Havalimanı'ndan gerçekleştirilen tahliyeler konusunda gerek arabuluculuk faaliyetleri üstlendi ve gerekse ABD'nin ülkesindeki üslerinin bu anlamda kullanılması ile birlikte önemli bir pozisyon üstlendi. Katar sadece Batılı ülkelerin Afganistan'dan vatandaşlarını ve temsilcilerini tahliye etmesine değil, aynı zamanda NATO ve BM ile Taliban arasında da görüş alışverişi olması hususunda roller üstlendi.
Tahliyelerde sağlanan kolaylıklar ve arabuluculuk faaliyetlerinin ardından aslında Katar, Taliban Afganistan'ı ele geçirdikten sonra da Taliban ve Afganistan'daki diğer siyasi kişi ve hareketlerin de görüşmeleri gerçekleştirebileceği bir platform sağladı. Sadece Taliban ve Afgan siyasileri arasında bir platform olmanın ötesinde Katar, aynı zamanda Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdulrahman Al Sani ile Taliban heyeti arasında bir görüşme gerçekleştirerek mekik diplomasisi işletme yolunda da adımlar attı. Bu noktada Katar'ın çabaları uluslararası toplum tarafından destek görürken, BM Mülteciler Yüksek Komiseri ve ABD Başkanı Joe Biden gibi figürler, doğrudan Katar'ın çabalarını övdüler. Bu anlamda Afganistan meselesinin bakıldığında Körfez ülkeleri BAE ve Katar arasında da bir diplomasi yarışına dönüştüğünden bahsedilebilir.