7 Temmuz'da Boris Johnson'ı istifaya zorlayan sürecin ardından İngiliz kamuoyunun eski başbakanlardan Margaret Thatcher'a atıfla "İkinci Demir Lady" olarak nitelendirdiği Liz Truss göreve gelmişti. En yakın rakibi Rishi Sunak'a yaklaşık 20 bin oy fark atarak önce Muhafazakar Parti'nin yeni lideri olan Truss, hemen ardından Kraliçe Elizabeth'ten icazet alarak yeni hükümeti kurmuştu. Ancak Truss, kamuoyunun ve muhafazakar tabanın yüksek beklentilerine karşın görevde geçen 44 günün ardından geçen hafta büyük bir fiyaskoyla istifa etti. Yerineyse daha önce liderlik yarışı verdiği Sunak geçti.
Esasen eski başbakan Johnson, fırsattan istifade ederek yeniden başbakan olmak için hafta sonu parti içinde sıkı lobi yaptı. Fakat beklediği desteği bulamadı. Bundan ötürü liderlik yarışından çekildi. Diğer aday Penny Mordaunt ise liderlik yarışı için gereken 100 milletvekili desteğine ulaşamadı. Böylece Sunak herhangi bir oylamaya gerek kalmadan pazartesi günü itibariyle partinin yeni başkanı oldu. Hemen ardından Kral 3'üncü Charles'tan aldığı yetkiyle yeni hükümeti kurdu.
Sunak Liderlik Yarışını Neden Kaybetmişti?
Muhafazakar Parti'de Johnson'dan boşalan liderlik koltuğu için yaz aylarında zorlu bir yarış vardı. Eylül ayı başında sona eren liderlik yarışında favori isim Sunak olmasına rağmen parti üyeleri Truss'ı seçmişti. Sunak'ın yarışı kaybetmesinin en önemli sebebi ise etnik ve dini kökeniyle ilgiliydi. Zira Sunak'ın Hint kökenli ve Hindu olması, Muhafazakar tabanda ciddi soru işaretlerine yol açmıştı. Daha açık konuşmak gerekirse Muhafazakarlar, Sunak gibi Hint kökenli ve Hindu birini kendilerine lider seçmek istemedi. Bundan ötürü kendileri gibi beyaz ve Anglikan olan Truss'a yöneldi. Dolayısıyla Truss, muhafazakar taban nezdinde çok popüler ya da beklenen bir lider olmaktan ziyade rakibiyle karşılaştırıldığında bazı "avantajlara" sahipti.
Sunak'ın Seçilmesi Neden Önemli?
2015'ten beri siyasette yer alan Sunak'ın kısa zamanda hızlı yükselişi dört açıdan önem arz ediyor. Birincisi İngiltere'de daha önce Hint asıllı ve Hindu bir isim başbakan olmadığı için Sunak'ın seçilmesi İngiliz siyaseti açısından önemli bir dönüm noktasıdır. İkincisi Sunak, 42 yaşında hükümetin başına geçerek ülkenin en genç başbakanı olmayı başardı. Üçüncüsü Sunak, yakın zamanda tahta oturan Kral Charles'ın hükümeti kurmakla görevlendirdiği ilk isim oldu. Dördüncüsü, Sunak'ın kişisel serveti Kral Charles'ın kişisel servetinin neredeyse iki katı. Dolayısıyla İngiltere'de ilk kez monarktan daha zengin birisi başbakan oldu.
Sunak'ın Profili
İngiltere'de etnik azınlıktan gelen ilk başbakan olma özelliği taşıyan Sunak'ın kişisel profiline bakıldığında göze çarpan ilk şey hiç şüphesiz etnik ve dini kimliği. Bugüne kadar İngiltere'de başbakanlık yapan isimlerin aksine Sunak, adından da anlaşılacağı üzere Hint kökenli göçmen bir aileye mensup. Ayrıca Hindu. Sık sık "tamamen İngiliz" olduğunu ifade ederek muhafazakar seçmen nezdindeki basmakalıp fikirleri kırmaya çalışsa da Sunak'ın etnik ve dini kimliğinin, muhafazakar taban nezdinde pek kabul edilmediği biliniyor. Nitekim Muhafazakar Parti'ye yakın medya organlarındaki haberlerde sık sık Sunak'ın etnik ve dini kimliğine referans verilmesi dikkat çekici.
Ayrıca Sunak sıradan tabirle "herkese gülücük dağıtan" bir siyasetçi izlenimi uyandırıyor. Bu yönüyle zayıf birisi olduğu ve siyasette uzun süre tutunamayacağı yorumları mevcut. Ancak Temmuz ayında Johnson'ı istifa etmeye mecbur bırakan iki öncü bakandan biri olması, Sunak'ın zaman zaman "pasif" profilinin dışına çıkabileceğini gösteriyor.
Sunak'ın Zorlu Ajandası
Artan enerji fiyatları ve son 40 yılın zirvesine çıkan enflasyon ile mücadele Sunak'ın ajandasında ilk sırada yer alıyor. Zaten selefi Truss'ı istifaya götüren en önemli sebep görevde kaldığı süre zarfında ekonomik sorunları çözmeye yönelik attığı yanlış adımlar olmuştu. Bundan dolayı Sunak göreve başladıktan sonra yaptığı konuşmayı ekonomiye ayırarak önceliğini belli etmiş oldu.
Sunak, Johnson hükümetinde maliye bakanlığı yaparken olağanüstü kar elde ettiklerini öne sürdüğü enerji şirketlerini hedefe koymuştu ve bu şirketlerden alınan vergilerin yüzde 25 oranında arttırılmasını gündeme getirmişti. Halihazırda bu duruşunu koruyan Sunak, enerji şirketlerine yönelik vergileri arttırmayı planlıyor. Popülist emareler barındıran bu planla Sunak, hem maliyeyi rahatlatmaya hem de artan enerji maliyetlerinin sorumluluğunu enerji şirketlerine yüklemeye çalışıyor. Bunun yanı sıra Sunak hükümetinin artan enerji fiyatları karşısında her haneye maddi destek vermesi bekleniyor.
Erken Seçim?
Truss'ın istifasının ardından muhalefet partileri erken seçim çağrılarını yüksek sesle dillendirmeye başladı. Esasen yakın zamana kadar Mecliste üçte ikilik çoğunluğun sağlanması durumunda erken seçime gidilebiliyordu. Ancak bu yılın Mart ayında kabul edilen yeni yasayla erken seçime gitme yetkisi başbakana verildi. Bundan dolayı yeni Başbakan Sunak, erken genel seçim istemezse seçimler normal vaktine uygun olarak en geç Ocak 2025'te yapılacak. Çeşitli zorluklara ve engellemelere karşın 42 yaşında başbakanlık gibi kritik bir pozisyona gelen Sunak, erken seçime gidip kendi siyasi kariyerini riske atmak istemeyecektir. Bundan ötürü yakın zamanda erken seçim beklememek lazım. Nitekim başbakan seçildikten sonra sık sık siyasi ve ekonomik istikrar çağrısı yapması, Sunak'ın erken seçime kapalı olduğunu gösteriyor.
Öte yandan Sunak hükümeti sonraki genel seçime kadar ülke ekonomisini toparlayamazsa Muhafazakar Parti uzun zamandır elinde tuttuğu iktidarı kaybedebilir. Bundan dolayı önümüzdeki iki yıl boyunca muhafazakarları zorlu bir dönem bekliyor. Bu gerçekliğin farkında olan Sunak, parti lideri olarak yaptığı ilk konuşmada milletvekillerine "Birleşelim ya da hep beraber ölelim" çağrısında bulundu.
Ayrıca Sunak'ın başbakan oluşu Muhafazakar Parti'nin son yıllarda lider belirleme noktasında rastgele hareket ettiğini ve önündeki adaylardan sadece "kötünün iyisini" seçmekle yetindiğini gösteriyor. Zira Brexit referandumunun ardından göreve gelen Theresa May, Boris Johnson, Liz Truss ve Rishi Sunak'ın kişisel özellikleri, siyasi eğilimleri ve ekonomik öncelikleri birbirinden çok farklı. Bu açıdan Muhafazakar Parti'nin özellikle Brexit sonrası dönemde kendi içinde bir savrulmaya yaşadığını söylemek yanlış bir tespit olmaz.
Türkiye-İngiltere İlişkileri
Sunak döneminde Türkiye-İngiltere ilişkilerini nasıl bir geleceğin beklediği sorusuyla ilgili öncelikle ikili ilişkilerde zaten uzun zamandır ciddi bir sorun bulunmadığını belirtmek gerekiyor. Güncel küresel meselelerle ilgili büyük oranda benzer görüşleri paylaşan iki ülke, birbirlerinin egemenlik haklarına riayet etmenin yanı sıra ticari açıdan ilişkilerini derinleştirmeye çalışıyor. Bundan dolayı Türkiye ve İngiltere, Sunak döneminde iki rasyonel devlet olarak müşterek çıkarlar etrafında ilişkiye devam edecektir.
Bunun yanı sıra Türkiye, olası bir resesyon riskiyle karşı karşıya olan İngiltere için yeni dönemde çok daha güçlü bir ticaret partneri olabilir. Burada önemli bir husus olarak taraflar arasında Aralık 2020'de imzalanan ve Ocak 2021'de yürürlüğe giren serbest ticaret anlaşması sayesinde ticaret hacminin artış yönünde seyrettiğini belirtmek gerekiyor. Ancak bu anlaşma kısıtlı bir sektörü kapsıyor. Bundan dolayı anlaşmanın kapsamının genişletilmesi ve yeni sektörlerin anlaşmaya dahil edilmesi gerekiyor. Bunun gerçekleşmesi durumunda son yıllarda 20 milyar dolar civarında seyreden toplam ticaret hacmi, kısa zamanda 30 milyar dolara yükselebilir. Nitekim İngiltere Ticaret Bakanlığı'nın 19 Ekim'de açıkladığı verilere göre iki ülke arasındaki ticaret hacmi şimdiden 22 milyar doları aşmış durumda.