2019'un son günlerinde Çin'de ortaya çıkan ve kısa zamanda tüm dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs salgını (Covid-19), toplumları ve devletleri etkisi altına aldığı kadar uluslararası örgütleri de hemen her yönden etkiledi. Nitekim salgının gölgesinde geçen bir yılın ardından açıkça görüldü ki 27 üyeden müteşekkil Avrupa Birliği (AB) de kurumsal olarak koronavirüs salgınından ciddi manada etkilendi.
Bu bağlamda koronavirüs salgınının öncelikle AB üyesi ülkeler arasındaki birlik ve dayanışma duygularına zarar verdiğini vurgulamak gerekiyor. Zira daha salgının başladığı ilk günlerde üye ülkelerin sadece maske, solunum cihazı ve dezenfektan gibi temel koruyucu materyallerin tedariki meselesinde yaşadıkları trajikomik durumu hatırlamakta fayda var. Öyle ki salgından en çok etkilenen üye ülkelerin başında gelen İtalya uzun süre bu materyallerin tedariki konusunda sıkıntı yaşadı ve diğer üye ülkelerden birlik ve dayanışma ilkeleri gereğince yardım bekledi. Buna karşın her ülkenin kendi derdine düştüğü salgın ortamında bu ilkeler, diğer üye ülkeler nezdinde değerlendirilmeye alınmak şöyle dursun, gündeme bile gelmedi. Nitekim uzun süre çaresizce dışarıdan yardım bekleyen ve AB'nin kurucu üyeleri arasında yer alan İtalya, diğer üye ülkelerden yardım alamadığını ve bu durumun birlik ve dayanışma ilkelerine aykırı olduğunu açıkça ilan etti.
Bu zor şartlar altında koronavirüsle mücadele eden ve ağır bedeller ödeyen İtalya'ya yardım ise hiç beklemediği ülkelerden geldi. Buna göre İtalya'ya Rusya ve Türkiye tıbbi malzeme, Çin ve Küba ise sağlık ekibi göndererek yardımda bulundu. Bu noktada İtalya'ya yardım elini uzatan ülkelerden Türkiye'nin yıllardır AB ile üyelik müzakereleri yürütmesi, Rusya'nın ve Çin'in ise uzun zamandan beri AB ve bazı üye ülkelerle güç mücadelesi vermesi dikkate alındığında, AB'nin kendi kurucularından İtalya'ya karşı düştüğü durum daha iyi anlaşılabilir. Bunların yanında İsveç merkezli bir medikal şirketinin, İtalya ve İspanya için Çin'den ithal ettiği milyonlarca maske ve eldivene Fransa'nın el koyduğunu açıklaması ise AB üyelerinin yeri ve zamanı geldiğinde diğer üyelerin haklarını bile nasıl göz ardı edebileceğini açıkça ortaya koydu. Netice itibarıyla üye ülkeler nezdinde sık sık dillendirilen birlik ve dayanışma duygularının salt birer retorikten ibaret olduğu, daha salgının ilk günlerinde teyit edildi.
Bu tür siyasi meselelerin yanı sıra salgının üye ülkeler üzerinde yarattığı ekonomik tahribatı giderme adına, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin gündeme getirdiği "korona tahvilleri" ise Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi daha güçlü ekonomik altyapıya sahip ülkeler tarafından açıkça reddedildi. Bu da AB içerisindeki ekonomik coğrafya odaklı kuzey-güney kamplaşmasını derinleştirdiği gibi, üye ülkeler arasındaki ekonomik makası da iyice açtı. Dolayısıyla üye ülkeler arasında siyasi düzlemde başlayan ayrışmalar kısa zamanda ekonomik düzleme de sıçradı.
Öte yandan salgının daha ilk günlerinde temel koruyucu materyallerin tedarikinde yaşanan ve üye ülkeler arasında ciddi tartışmalara sebep olan bu durum, bugünse aşı tedariki meselesinde yaşanıyor. Zira üye ülkeler adına aşı tedarikinden sorumlu olan AB Komisyonu bu konuda beklenen performansı bir türlü sergileyemedi. Bu meseleye biraz daha yakından bakıldığında Komisyonun bir yandan bürokratik prosedürlerden ötürü aşı tedariki konusunda yavaş kaldığı diğer yandan aşı firmalarından beklediği aşıları zamanında temin edemediği görülüyor. Bu da sonuç olarak üye ülkelerin tepkilerine neden oluyor. Buradan hareketle aşıların daha fazla gecikmesi ve ölü sayılarının her geçen gün artmaya devam etmesi halinde, üye ülkelerin kurumsal olarak Brüksel yönetimini daha fazla sorgulaması bekleniyor.
Aynı minvalde üye ülkelerden Macaristan yakın zamanda aldığı bazı kararla AB'nin ortak politikasının dışına çıktı ve Brüksel'e karşı tepkisini en sert şekilde ortaya koydu. Buna göre Budapeşte hükümeti yeterli koronavirüs aşısı temin edemediği için Avrupa İlaç Kurumu'nun (EMA) henüz onay vermediği Çin "Sinovac" aşısına yakın zamanda onay verdi ve Rusya'dan "Sputnik V" aşısı alacağını açıkladı. Bu noktada EMA'nın bugüne kadar sadece Amerikan-Alman ortaklığındaki Pfizer-BioNTech ve Amerikan Moderna aşılarına onay ve dağıtım izni verdiği dikkate alınırsa Macaristan'ın diğer üye ülkelerden açıkça ayrı bir tutum sergilediği ve tam manasıyla kendi başının çaresine baktığı sonucu ortaya çıkıyor.
Bu arada Komisyon özelinde yaşanan tartışmalar AB nezdindeki siyasi liderlik sorununa da işaret ediyor. Esasen AB'nin kurumsal olarak bir liderlik krizi yaşadığı ve kriz yönetimlerinde zayıf kaldığı zaten uzun zamandan beri tartışılıyordu. Ancak gerek Komisyonun gerekse diğer AB kurumlarının salgına dair ortak politika üretme ve uygulama hususlarında çok zayıf kalması, bu tartışmaları iyice alevlendirdi. Bunun yanı sıra üye ülkeler nezdinde yaşanan siyasi tartışmalar bu şekilde devam ederse, zaten bir süredir yavaşlayan Avrupa entegrasyonunun genişleme ve derinleşme açısından iyice çıkmaza gireceğini tahmin etmek zor değil.
Tüm bu gerçekliklerden hareketle salgının yol açtığı mücbir sebeplerden ötürü daha fazla yakınlaşması beklenen üye ülkelerin arasına sosyal mesafeler kadar siyasi mesafelerin de girdiği anlaşılıyor. Bunun yanında salgınla beraber kurumsal olarak AB ve üye ülkeler nezdinde sık sık gündeme gelen birlik ve dayanışma duygularının içi boş birer söylemden ibaret olduğu iyice gün yüzüne çıktı. Sonuç olarak nereden bakılırsa bakılsın koronavirüs AB'nin kurumsal prestijine ve üye ülkeler arasındaki dayanışma duygularına açıkça zarar vermiştir. Salgın nedeniyle AB'nin ve üye ülkelerin bugüne kadar yaşadıkları ekonomik kayıplar önümüzdeki süreçte telafi edilse bile siyasi açıdan yaşanan kayıpların telafisi ise çok daha zor olacaktır.