Tamamen yeni bir anayasa veya kapsamlı bir anayasa reformu yapmak milletlerin hayatında nadir görülen durumlardır. Hele ki olağan dönemlerde ve demokratik usullerle yeni bir anayasa yapılmasına çok sık karşılaşmak mümkün değildir. Ancak son yüzyılda ve nadiren bu türden örneklere rastlanmaktadır. Bütün dünyada - Batı demokrasileri de dahil olmak üzere - hâlihazırda yürürlükte olan anayasaların büyük çoğunluğunun savaş, darbe ve devrim gibi olağanüstü hallerden sonra ve çoğunlukla demokratik katılımdan uzak yöntemlerle hazırlandıkları görülmektedir. Bu nedenle katılımcı ve uzlaşmacı yöntemlerle anayasa yapma iradesinin güçlü olduğu anlarda bu imkânı değerlendirmek, desteklemek ve gerekiyorsa önündeki engelleri kaldırmak elzemdir.
AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçimden önceki yeni anayasa çağrıları bu bağlamda değerlendirilmelidir. Zira Cumhurbaşkanı'nın söz konusu çağrılarını seçimlerden sonra da devam ettirmesi ve bu konuda ısrarla ön koşulsuz masaya oturma daveti samimi bir çabaya işaret etmektedir. Dolayısıyla bu çağrıları Türkiye için yeni ve sivil anayasa imkânı olarak görmek ve önünü açmak gerekir.
14 Mayıs Seçimleri sonrası mevcut TBMM aritmetiği ve siyasi partilerin pozisyonları itibariyle yeni anayasa yapmanın önünde çok sayıda engel olduğu açıktır. Uzun bir sürenin ardından Meclis'te temsil edilen siyasi parti ve parti grubu sayısı hayli artmıştır. Hâlihazırda Meclis'te 14 farklı siyasi parti ve toplamda altı siyasi parti grubu bulunmaktadır. Ancak bu dağınıklığa rağmen yeni Meclis'in temsil gücü en yüksek meclislerden birisi olduğunu ve seçimlerde kullanılan oyların yüzde 94'ünün Meclis'e yansıdığını belirtmek gerekir. Bu açıdan tüm zorluklarına rağmen yeni anayasayı yapmak için yüksek bir meşruiyete ve toplumsal temsile sahiptir.
Meclis aritmetiği yanında bir diğer zorluk ise siyasi partilerin yeni anayasa konusundaki pozisyonlarıdır. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koşulsuz masaya oturma çağrılarına Cumhuriyet Halk Partisi ısrarla olumsuz cevap vermektedir. Diğer muhalefet partilerinin tepkisi ise henüz net değildir. Ancak DEVA Partisi gibi yeni anayasa konusunda "istemezükçü bir tavrımız olmayacak" diyerek olumlu yaklaşanlar da mevcuttur.
Ancak masaya oturulsa dahi özellikle hükümet sistemi konusunda partilerin tercihleri ve hatta kırmızı çizgileri bazı tereddütler doğurmaktadır. Cumhur İttifakı, yeni hükümet sisteminin referandumla halk tarafından kabul edildiğini ve son iki seçimde de seçmen tarafından dolaylı olarak tekrar onaylandığını söylemektedir. Sistemin beş yıllık uygulamasına bakılarak bazı düzenlemelerin olabileceği, fakat parlamenter sisteme geri dönme gibi bir alternatifin mevzu bahis olmadığını vurgulamaktadır. Buna karşılık Millet İttifakı'nı oluşturan muhalefet partileri - seçim sonuçları sebebiyle eskisi kadar vurgulu olmasa da - Cumhurbaşkanlığı Sisteminin terkedilmesini ve tekrar parlamenter sisteme dönülmesini savunmaktadır. Hatta seçimden önce muhalif partileri bir araya getiren en önemli motivasyonların başında bu konu gelmekteydi.
Söz konusu zorluklar karşısında süreci kolaylaştırmak, engelleri kaldırmak ve partiler arasında uzlaşmayı sağlamak için bazı adımlar atılabilir. Yeni anayasada yol temizliği olarak anılabilecek bu adımların ilki, bazı önemli anayasal nitelikteki düzenlemelerin yapılmasıdır. Bu bağlamda TBMM İçtüzüğü'nün yenilenerek yasama reformunun hayata geçirilmesi, seçim yasaları ve siyasi partiler yasasının yenilenmesi öncelikli olarak düşünülebilir.
Zira yasama meclislerinin içtüzükleri, iktidar muhalefet ilişkilerini belirlemesi, meclis çalışmalarının etkinliği ve verimliliğini etkilemesi, yürütmenin denetimini ve meclis iradesinin oluşumunu sağlaması açısından çok önemli "anayasal metinler"dir. Bu nedenle de "sessiz anayasa" olarak nitelendirilmektirler. Öte yandan mevcut 1996 tarihli TBMM İçtüzüğü, 1973 tarihli Millet Meclisi İçtüzüğü'ne dayanmaktadır. 1982 Anayasası döneminde tamamen yeni bir İçtüzük hazırlanmadığı gibi 2017 Anayasa değişikliklerinin gereklerine uygun bir İçtüzük de hala kabul edilmemiştir.
Benzer şekilde seçim yasaları ve siyasi partiler kanunu da hala yeni sistemin gereklerine uygun bir şekilde yenilenmemiştir. Bu yasaların anayasal ve siyasal yönden önemini ayrı olarak belirtilmesine ihtiyaç yoktur. 12 Eylül döneminde hazırlanmış olan 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ve 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanunu o dönemin ruhunu taşımaktadır. Anayasayı değiştirmek zor olsa da 12 Eylül'ün izlerini silmeye bu yasalardan başlanabilir.
Sonuç olarak yukarıda bahsedilen önemli anayasal nitelikteki düzenlemeler üzerinde çalışmalar yapılması, partilerin değişiklikler üzerinde uzlaşma sağlaması ve en sonunda önemli reformları hayata geçirmesi yeni anayasanın yolunu açacaktır. Bu noktada atılacak adımlar hem partilerin yakınlaşmasını ve uzlaşmasını sağlayacak, hem de partiler arasında güveni tesis edecektir.