Körfez'de Katar merkezli oluşan gerilim ikinci haftasını doldurmak üzere. Bir yandan Katar kendisine uygulanan ablukayı kırmaya çalışırken diğer yandan diplomatik arabuluculuk çalışmaları devam ediyor. Fransa'nın yeni başkanı Macron Körfez gündemiyle Fas'ı ziyaret ederken Türkiye ve Kuveyt ise taraflar arasında mekik diplomasisi yürütüyor. Ortaya çıkan tablo itibarıyla Suudi Arabistan ve müttefikleri Katar'ı yalnızlaştırma konusunda aradıkları desteği sağlayabilmiş değiller.
Özellikle Kıta Avrupası ve Rusya sorunun çözümü için gerekli adımların atılması noktasında uyarılarda bulunmaya devam ediyorlar. Peki, Katar krizi nereye doğru eviriliyor ve Körfez'i önümüzdeki süreçte neler bekliyor?
Sınırlandırma maliyetleri
Körfez ülkeleri arasındaki oluşan gerilimin nasıl sonuçlanacağı herkes tarafından merak ediliyor. 2014'te yaşanan kriz Riyad Deklarasyonu ile çözüme kavuşturulmuştu ve tarafların taahhütleri somut olarak ortaya konmuştu. Benzer bir sonuca ulaşmak için gerekli olan beklentilerin karşılanması konusunda Katar bu kez daha temkinli bir pozisyona sahip. Zira Katar'dan tam anlamıyla beklenen topyekûn bir teslimiyet içinde olması.
Öncelikle Katar karşısında cephelenen ülkeler arasında çözüm noktasında farklı yaklaşımların ortaya çıktığını söylemek mümkün.
Elbette burada ABD'nin tutumundan bahsediyoruz. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Katar'a yönelik baskının artırılması noktasında ABD'nin Katar'daki askeri varlığının bir tehdit unsuru olarak kullanılmasını beklerken Washington ile Doha arasında 12 milyar dolarlık 36 adet F-15 savaş uçağı alımı anlaşması yapıldığı ve ortak tatbikat için iki ABD zırhlısının Katar'a geldiği açıklandı. Bu adım krizin çözümü için tek bir ajandanın olmadığını net bir şekilde resmederken Arap Baharı ezberleriyle krizin nedeninin açıklanamayacağını da ortaya koymuş oldu.
Bununla birlikte Katar'a yönelik baskıyla bölgesel düzlemde Suudi Arabistan ve BAE'nin hedeflediği ortak tehdit karşısında konsolide olma stratejisi şimdiden ciddi zarar gördü. Uygulanan ağır ablukanın kesin ve derhal sonuç vermesi belki Arap dünyasında böyle bir sonucu doğurabilirdi. Ancak gerek Katar'ın ablukayı delme çabaları gerekse de Doha karşısında geniş kapsamlı bir mutabakat olmayışı Riyad ve Abu Dabi yönetimlerini zor durumda bıraktı. Elbette Katar'a yönelik baskıların kısa ve orta vadede Körfez İşbirliği Konseyi'nin bütünlüğünü ciddi şekilde etkilemesi muhtemel.
Riyad yönetiminin "Körfez Birliği" oluşturma yolundaki hevesleri bu tür olayların Körfez'de daha fazla yaşanması ve bir güven bunalımı ortamının oluşması sebebiyle ortadan kalkabilir. Zira son dönemlerde herhangi bir bölgesel mesele hakkında tüm Körfez ülkelerinin nadir olarak ittifak ettikleri görülmektedir. Bu İran meselesi, Müslüman Kardeşler, Suriye ve hatta Yemen örneğinde bile açıkça görülebilir.
Körfez ülkeleri arasında bu tür krizlerin sık sık yaşanmaya başlaması mikro milliyetçiliklerin yükselişe geçmesine de neden olacaktır. Katar üzerinde uygulanan abluka gıda başta olmak üzere temel ihtiyaçların karşılanmasını zorlaştırmakta, bu da diplomatik düzeyde yaşanan gerilimin toplumsal tabanda yayılmasına sebep olmaktadır. Bu açıdan toplumsal dinamiklerin milliyetçilik ekseninde kenetlenmeye başlaması Körfez açısından kalıcı ve daha derin problemlerin oluşmasını da beraberinde getirecektir. Dolayısıyla Körfez ülkeleri açısından mevcut siyasi kamplaşmaların tahmin edilenin ötesinde sorunlarla giderek daha büyümesi ve gerilim alanlarının gittikçe yaygınlaşması tehlikesi mevcuttur. Böylesi bir tehlike Ortadoğu'da bölgesel düzenin henüz sağlanmadığı bir dönemde Körfez'in kendi içerisine kapanması ve kriz ihraç eden bir pozisyona sürüklenmesine imkân tanıyacaktır.
Ankara'nın inisiyatifleri
Katar'a yönelik baskıların benzer şekilde Türkiye'ye de yapılmasını arzulayan birçok lobi, örgüt ve devletin olduğu aşikâr. Katar ile başlayan bu süreci Türkiye ile devam ettirmek istemeleri de yüksek olasılıktır.
Suriye'de terör örgütlerinin aleni bir biçimde finanse edilip ağır silahlarla donatıldığı bir dönemde Körfez'de ortaya çıkan bu gerilim Türkiye açısından bir başka kaygı verici gelişme olduğu muhakkak.
Ankara özellikle Riyad yönetiminin karşısında konumlanmamak adına özel bir hassasiyet göstermektedir.
Türkiye, kendi içinde gittikçe ayrışan bir Körfez'in bölgede yeni bir bölünme oluşturmasından endişe etmektedir.
Türkiye'nin Katar'da üs kurma ve asker konuşlandırma kararının diğer Körfez ülkelerine Doha yönetiminin yalnız bırakılmayacağına dair ciddi bir mesaj. Ancak ABD'nin Katar'daki askeri varlığı göz önünde bulundurulduğunda ve diğer Körfez ülkelerinin muhtemel baskısıyla birlikte böyle bir adıma Washington tarafından itiraz edilmesi durumu ortaya çıkabilir. Doha yönetiminin böyle bir tepkiyi nasıl cevaplandıracağı ise ciddi bir soru işareti olarak karşımızda durmaktadır.
Nihai kertede Körfez ülkeleri arasında yaşanan gerilimin birçok farklı sorunu da ortaya çıkaracağını söyleyebiliriz. Halihazırda tarafların geri adım atmaması ise önümüzdeki dönemde Körfez'in nabzının yüksek atmaya devam edeceğini göstermektedir.