24 Ağustos'ta başlayan Fırat Kalkanı Harekatı stratejik önemi haiz el-Bab bölgesinde devam ediyor. Türkiye hiçbir devletin yapmaya cesaret edemediği bir şeyi yani DEAŞ ile göğüs göğüse mücadele etmeyi sürdürüyor. Şimdiye kadar binin üzerinde DEAŞ militanı etkisiz hale getirildi. Savaş şartlarının en çetin koşulları artık daha fazla hissedilmeye başlandı. Operasyonun seyri bakımından el-Bab şehrinde DEAŞ'ın iyi hazırlık yaptığı ve savunma amaçlı güçlü bir direnç göstereceği bekleniyordu. Zira bu şehrin kaybedilmesi DEAŞ açısından Suriye'nin kuzeyinde varlığını önemli ölçüde yitirmesi anlamına geliyor. Bu bakımdan örgüt elindeki imkanları bu bölgeye kaydırmış gibi görünüyor. Tabii ABD'nin Rakka operasyonunu ani bir kararla durdurma kararı almasının el-Bab'a yönelik olarak DEAŞ'ın eleman ve silah transferini kolaylaştırdığı iddialarını da bir köşeye not etmek gerekmektedir.
Bununla birlikte bir yandan Halep'te tahliyeler devam ederken diğer taraftan İran, Rusya ve Türkiye dışişleri bakanları Moskova'da bir araya gelerek 8 maddelik ortak Suriye bildirisini dünyaya duyurdular. Suriye'de savaşın başladığı andan itibaren tarafların üzerinde anlaştığı tek metin olması bakımından elbette önem taşıyor. Bildiride bahsedilen Kazakistan'ın başkenti Astana'da gerçekleştirilecek zirve ise Suriye'nin geleceği açısından kritik bir kavşak olarak gözüküyor. Elbette ABD'nin süreçten dışlanması külli bir çözümün ortaya çıkmasını zorlaştırıyor. Ancak ortak hareket edebilme potansiyelinin sergileniyor oluşu bu anlamda ABD için de bir gösterge olacaktır.
Türkiye el-Bab operasyonuna odaklanmışken PYD Fırat'ın doğu kıyısına paralel bir biçimde güneyde Caber Kalesi'ne kadar indi. Muhtemelen bu bölgeden de Fırat'ın batısına geçmek isteyecektir. Son dönemde Türkiye'nin PYD'nin Mümbiç'ten çekilmesi için ABD'ye yoğun bir baskı yaptığı göz önünde bulundurulduğunda bu adımın alternatif hazırlık olarak okumak mümkündür. Olası bir Mümbiç'ten çekilme durumunda güneyde konumlanarak bir şekilde Fırat'ın batısından çekilmemiş olacaklar. Askeri açıdan Mümbiç'in oldukça güneyinde olmak herhangi bir avantaj sağlamasa da önümüzdeki süreçte oluşabilecek fırsatları hızlı değerlendirebilmek ve psikolojik üstünlüğü elde tutmak adına belli ki PYD açısından oldukça değerli görünüyor. Peki, Türkiye'yi bundan sonraki süreçte neler bekliyor?
Birincisi Türkiye, Rusya ile çözüm mekanizmasını sonuna kadar çalıştırmak için yoğun çaba sarf edecektir. Rusya da benzer şekilde bu mekanizmaya önem atfetmiş gibi durmaktadır. Rus Büyükelçi Karlov'un suikastı sonrası tarafların sağduyulu yaklaşım içinde olmaları bu açıdan önemli bir göstergedir. Zira Halep'te yaşanan insani dramın bir başka bölgede gerçekleşmesi en kötü senaryolardan biridir.
İkincisi terörle mücadelede Türkiye'nin endişelerinin dikkate alınmayarak aksi yönde gelişmeler yaşanması karşısında Ankara'nın sert güç unsurlarını daha fazla devreye sokması muhtemeldir. Zira terör bölgede en fazla Türkiye'yi hedef almaktadır. Hatta diğer bölge ülkeleriyle mukayese edildiğinde neredeyse bir tek Türkiye'ye yoğun bir saldırı olduğu rahatlıkla görülecektir.
Son olarak sahadaki tüm aktörler Türkiye'nin DEAŞ ile mücadelesini sözde olumlu karşılasa da Türkiye'nin kazanımlarından ve sahadaki başarılarından haz etmemektedirler. Dolayısıyla sahadaki her bir ilerleme Türkiye için hayatiyet meselesidir. Her ne şart ve ortam olursa olsun Türkiye el- Bab bölgesini şehitlerimizin anısına mutlaka ama mutlaka DEAŞ'tan temizlemeyecektir. Artık Akil Tepesi boş değil...